31 Ocak 2012

HAŞHAŞLI AÇMA



 İnan... İnan.. İnanmıyorum... Ay heyecanlandım... Bu gün Şubat ayının biri ve Şubat ayı bu sene 29 olacak. 4 sene ne de çabuk geçti. Oysa daha dün.... Yok, şimdi degil, yazamam daha dün ne olmuştu diye..
Şubatın 29`u günü ola,  gün o gün hayır ola inşallah.....
Sindire sindire açıklarım...

Sıra açmalarda. Bu tarifi sanırım 2 sene önce yapmıştım ve de resimler o günü ait.. San Antonio`nun hayvanat bahçesine gezi düzenlenmişti.. 4/27/2010....tarihinde..
Her geziye giderken kesinlikle akşamdan yiyecek bir şeyler hazırlarım.

Börek, poğaça, kurabiye ne yapabildiysem yaparım akşamdan.. Meyveler kesinlikle dilimlenmiş olur..  Hatta otobüste arkadaşlardan birine saklama kabında dilimlenmiş elma, portakal ikram edince " İnanmıyorum meyveleri de dilimlemişsin " demişti.. Bende " Burada bıçağı nereden alayım şimdi bunları kesip ikram etmek için. E hadi bulduk. kim uğraşır kes, ayıkla filan. Hazır işte ne güzel" diye açıklamıştım..
O gün de yapmıştım Haşhaşlı açma, dilimlenmiş meyveler ve sair....
Çayı ihmal etmem.. Uzun yolda çay içmezsem felaket baş ağrılarım olur.. Alışkanlık.. O gün ihmal etmiştim..
Gezilere bu kadar özenle hazırlanmamım sebebi var tabi ki: gezmeyi, yolculuğu, hatta uzunca bir yolu arabayla gitmeyi çok seviyorum. Arabada uyumayı, en güzel yerde duraklayıp piknik yapmayı çok seviyorum..
Deyişken balık burcu olduğum için bazen göcebe yaşamayı seviyorum, bazen de harika bir evim olsun, hemde  göl kenarında diyorum..
Lafı yine uzattım... Evet, nerede kalmıştık;  Ah o günler diye hatıramda daha dün gibi her dakikasını hatırladığım  San Antonio hayvanat bahçesine düzenlenen gezide ve bu gezi için akşamdan yapılan haşhaşlı açmada..  Ah o günler o günler..

Tarif kolay ve harika. Açmayı yerken haşhaş çıtır çıtır ses çıkarıyor ağızda ve bu lezzete tavşan kanı kızılı sıcak çay da ayrı lezzet katıyor...

Tarifin azericesine buradan  Evdardan bakabilirsiniz ( tık) 



Amerika`da yaşayan arkadaşlar bu açmayı Dinner Roollar`dan yapabilirler. Şöyle ki; Dinner roolları buzluktan çıkarın ve hepsini birlikte büyük bir kapın içine dökün. Hamur orada kabaracak ve küçük hamurlar birleşerek tüm hamur haline gelecek. Sonra kabaran hamura 4-5 yemek kaşığı haşhaş ve biraz tuz ilave ederek yeniden yoğurun ( hamur tuzsuz çünkü) ve bir daha kabarması için 1 saat bekletin. Sonra  istediğiniz şekili vererek,  üstüne de yumurta sarısı sürerek,  350 F derecede üstü kızarana kadar pişirin. 

 Aşağıdakı resimde Amerika`da satılan haşhaş ve fiyatı..)))




Malzemeler:

1 su bardağı ılık su
1su bardağı  ılık süt
1 çay bardağı sıvı yağ
2yemek kaşığı kuru maya
5 tatlı kaşığı şeker
1,5çay kaşığı tuz
4 yemek kaşığı haşhaş ( kuru tohum halinde olan resimde var az gelirse ekleyebilirsiniz)
2 adet yumurta ( birinin sarısını üstüne sürmek için ayırın)
4 su bardağı un+ gerekirse ilave edilir.



Hazırlanması:

Ilık suya 2yemek kaşığı mayayı ve şekeri ilave edip karıştırıyoruz.
Köpürüp taşana kadar bekliyoruz.
Sonra un ve bir yumurtanın sarısını ayırıyoruz. geri kalan malzemeyi karıştırıyoruz, unu yavaş yavaş ilave ederek hafif ele yapışan yumuşak hamur elde ediyoruz.
Hamurun üzerine poşet örterek ( poşet çabuk kabarmasını sağlıyor) 1saata kadar bekliyoruz.
Kabaran hamurdan limon büyüklüğünde parçalar koparıyoruz istediğiniz şekili veriyoruz. ( saç örgüsü, yuvarlak,  ya da resimde gördüğünüz gibi uzun oklava şekilinde yapın sonra sol elinizle tutup, sağ elinizle kendi etrafında çevirin, sonra iki ucunu birleştirin.) 
Üzerine yumurta sarısı sürüp, haşhaş serpiyoruz ve  200 C fırında üstü kızarana kadar pişiriyoruz..

Afiyet olsun!

30 Ocak 2012

ISLAK KEK



 Bir aralar hastalık vardı herkes bilir, ismi korkunçtu? Kuş gribi..
Millet yumurtadan, tavuktan uzak kaçıyor, tavuklar yumurta yumurtlarsa suçlu duruma düşüyordu...)) Saklanacak yer arıyorlardı. Yakalandıkları anda hapsedileceklerdi çünkü...))
Korkunç zamanlardı, ağır günlerde hem bizim için hem tavuk cemaati için...)))
O günlerde bizim eve de yumurta uğramaz olmuştu ve hatta Islak kekim feci şekilde bu hastalığa yakalanmıştı..


Kuş gribinden bu yana bu keki hiç yapmadım. Sebebi belliydi: Kuş gribi korkusu. Çünkü ben bu tarifi öğle öğrenmiştim. Un ve kabartma tozu hariç tüm malzemeler karıştırıyoruz ve bu karışımdan bir bardak ayırıp geri kalan karışıma un ve kabartma tozunu ekleyip karıştırıyoruz.
Oysa geçenlerde Hayat Cafe sitesinde sevgili arkadaşım Meliha`nın tarifini görünce, kolları sıvayıp mutfağın yolunu tuttum.



Yıllardır kuş gribine tutulmuş Islak kekin tedavi zamanı gelmişti. Malzemeleri hazırladım, kek yapma konusunda, yani kekin kabarması konusunda şansım pek yaver gitmese de yapmak zorundaydım. Yoksa Islak kekim Kuş gribinden kurtulamayacaktı...))
Mutfak Dili`nin  Islak Kekinin tedavi zamanı...
Harika tarif, harika görüntü ve de harika tedavi. Islak kekim sağlığına kavuştuğu için artık tadına bakılmaya hazır.
Buyurun..


Tarif eskiden bende vardı ama işin kolayına kaçarak Melih`a arkadaştan aynen kopyaladım ve eğer değişik lezzetler de istiyorsanız, arkadaşın sitesini ziyaret edin buradan (tık) . Kek bölümünü de unutmayın, harika kekler var..
Meliha`cım, teşekkürler canım hem tarif için hemde Islak kekimi kuş gribi hastalığından tedavi ettiğin için..)))





 Malzemeler: 

  • 4 Yumurta
  • 2 Su bardağı şeker
  • 1 Buçuk su bardağı süt
  • 1 Su bardağı sıvı yağ
  • 3 Yemek kaşığı kakao
  • 2 buçuk su bardağı un ( bardak ölçüsüne göre değişebileceği için eksiltilebilir veya arttırılabilir)
  • 1 pk kabartma tozu
  • 1 pk vanilya

    Hazırlanması: 

    1. Süt, sıvı yağ ve 1 su bardagi şeker, vanilya ve kakao derin bir kapta şeker eriyene kadar çırpılır.
    2. Bu karşımdan 1 su bardağı ayrılır.
    3. Ayrı bir kapta mikserle yumurtalar 1 su bardagı şekerle çırpılır ve diğer kaptakı sıvı karışıma eklenip 1 dakika çırpılır. 
    4. Un, kabartma tozu  karışıma elenir ve mikserle çırpmaya devam edilir.Kıvamı ne çok yoğun ne de çok cıvık olmayacak. Kaşıkla alırken hafif akıcı kıvamda olmalı karışım.
    5.  Karışım yağlanmış 27*40 cm ölcüde borcama dökülür.
    6. Önceden  ısınmış 180 C (350F) derecede fırında ilk 20 dakika kapağını açmadan pişirilir. Sonra fırının kapagını acıp kurdan testi yapılır.. Kürdanın üzerınde hamursu yapışkanlık yoksa kek istedigimiz kıvamda pişmiş demektir fırından alınır.
    7. Fırından çıkan kek 2 dakika sonra dilimlenir ve ayırdığımız 1 su bardağı sos kaşıkla kekin her tarafına eşit gelecek şekilde dökülür.


    İlave olarak şu söylemek istiyorum ben keki dilimlemedim ve önceden ayırdığım bir bardak sosu kaşıkla tüm kekin üzerine gezdirdim. Daha sonra hindistan ceviziyle süsledim. Bu size kalmış üzerini çekilmiş fıstık, ceviz veya renkli pasta süsleriyle de  süsleyebilirsiniz.
    Keki dilimlere ayırırken dikkatli olun fazla parçalanmasın.. 
    Afiyet olsun!

    28 Ocak 2012

    Havuçlu Börülce Yemeği

    Teksas`da taze fasulye bulmak kolay değil. O yüzden börülce bizim için aynı zamanda taze fasulye yerine de geçiyor..)
    Yani bu yemeye aynı zamanda Havuçlu Taze Fasulye de denilebilir..

    * * * * *

    Gece saat 1:02 Ben hala uyanık, gözüm hala kapalı, fikrim, beynim, akıllı aklım  " Lütfen yatalım artık diyor"..
    Yarın çocuklarla geziye gideceksin San Marcos`a..
    Çok yorulacaksın bak diyordu aklım. gözüm, ben...
    Yok olamaz eksik kalamaz...
    Yarına ne yemek yapsan deyenler için tarif gerekebilir.. Tabi Milletin işi gücü benim tarifimi bekliyor sanki....)))

    Geceyi gündüz farz ettim , beni de uyur gezer uyanık kalemine verdim,.
    Göz kapaklarımı mandalla kaşlarıma  tutturdum..
    Fikrimi, beynimi, akıllı aklımı yıkadım, kurutma makinesinde kuruttum, eski düşünceyi temizledim..
    Çünkü inat ettim bu tarifi bu gün yazmam lazım...





    Malzemeler:

    •  1/2 kg  Yeşil taze fasulye ( konserve fasulye de güzel oluyor)
    •  2 adet Havuç
    • 1 adet orta boy soğan 
    • 2 yemek kaşığı sıvı yağ ( zeytin yağı da olur)
    • yarım yemek kaşığı domates salçası
    • tuz, karabiber
    • su


    Hazırlanması:

    • Fasulyenin kılçıkları temizlenir istenilen büyüklükte doğranır.
    • Havuçların kabukları temizlenir halka halka doğranır. ( siz istediğiniz şekilde doğrayın)
    • Soğanın kabukları soyulur, ince şekilde kıyılır.
    • Tencereye yağı eklenir, ısıtılır ve ısınan yağa soğanlar ilave edilip 5 dakika kısık ateşte kavrulur.
    • Kavrulan soğana domates salçası ilave edilir 2 dakika daha karıştırılır.
    • Önce fasulyeler eklenir 5 dakika karıştırılır,.
    • Sonra havuçlar eklenip karıştırılır, üzerine çıkacak kadar yaklaşık 2,5-3 bardak su eklenir.
    • Tuz, karabiber ilave edilir, istediğiniz miktar su kalıncaya kadar pişirilir. Ben çok fazla sulu sevmiyorum o yüzden dibince ekmek bandıracak kadar  koyu kıvamlı su kalınca ocaktan alıyorum.
    • Afiyet olsun !


    25 Ocak 2012

    MUTFAK DİLİNİN EVDE SİNEMA KEYFİ -2



     The Lake House- Göl Evi

    Dram, Fantastik, üstelik olabildiğince Romantik başka bir filim izlemedim. Uğraşı, çaba, sevgi harika sonucu gösteriyor ve zaman farkı, elde etmek istediklerin için engel degil diyor bu filim.

     Romantik filim meraklısı olarak bu filimin romantiklik seviyesini daha üstün buldum ve filimin bende bıraktığı etki hala sürüyor.

     Belki de filimi bu kadar sevmemin nedeni sürekli hayalimde bir göl evimin olmasıdır..  Sanırım bıkmadan, defalarca izleyebileceğim tek filim.


    Zaten oyunculardan bahsetmeye gerek yok.
    Her ikisi başarılı oyuncu: Sandra Bullock, Keanu Reeves..

    2006 ABD yapımı diziyi türkçe olarak bu adresten izleyebilirsiniz  (TIK)



    Filimin konusu:
    Hayatında bir değişiklik yapma vaktinin geldiğini hisseden Dr. Kate Forster (SANDRA BULLOCK) stajını tamamladığı yerel İllinois hastanesinden ayrılarak hasta trafiğinin yoğun olduğu Chicago'da bir hastanede çalışmayı kabul eder. Geride bırakmaktan üzüntü duyduğu tek şey kiralamış olduğu güzel evdir. Kate şehre doğru yola çıkmadan önce evin bir sonraki sakini için posta kutusuna bir not bırakır. Bu notta kendisine gelen mektuplar için yeni adresini bırakır ve kapının üzerindeki gizemli pati izlerinin kendisi taşınırken de orada olduğunu açıklar. Evin yeni kiracısı Alex eve geldiğinde ise hiçbir yerde pati izinden eser yoktur. Kate ve Alex göl evinin posta kutusu aracılığıyla yazışmayı sürdürürken, inanılmaz ve imkansız bir şekilde iki ayrı yılda yaşadıklarını görürler.





    Şimdi bu harika göl evinde kim yaşamak istemez ki.. 
     Kışı ayrı güzel, baharı, yazı ayrı güzel..
    Ayrıca bu hayali gerçekleştirecek başarılı iç ve dış Mimar da önemli...
    Bu ev Turkiyede Bolu Gölcükteki Milli Park`da 


    Bu harika Gol evinde bu güzel kis ayında kestane kavurup, cay içmek,  filim izlemek kimin hosuna gitmez..


    Aslında fazla mimarlık gerekmez bu ev için, bu kadar olsun yeter..
    Ay su evin güzelliğine bakin...


    Bu daha da modern olabilir...))
    Yalnız sanırım bu çay evi ...))
    Çünkü yanından çay akıyor.
    Ya da kanal evi olmuş olabilir..))



    Fotoğraflar alıntıdır!

    23 Ocak 2012

    Coconut Macaroon, Hindistan Cevizli, Yogunlaştırılmış Sütlü Makaron...



    Kafamı kaşıyacak zamanım yok deyenlere imreniyorum şu aralar...
    Çünkü en azından kafayı bulabiliyorlar kaşımak için..
    Bense kafayı kaybettim, kafa kalmadı, ya da kafayı üşüttüm deyebiliyorum...
    Ay yoksa ben kafayı yedim mi ?
    Tabi ya bu kadar koşturmaca, kurs, ev işleri,  6-7 makine katlanacak çamaşır, çocukların okulda öğlen yemeyi için her gün ne koysam telaşı, endişesi  falan filan derken yedim kafayı...
    Şöyle derin bir nefes alıp, kahvemi de alıp balkonda bir çay sefası yapmak istedim..

    Maalesef balkonum tam da kiliseye bakıyor...))

    Ve de kiliseyi görünce iki sene önce rüyamda beni kovalayan papazlar geliyor aklıma.
    Çığlık atarak uyanmasaydım, iki tane siyah elbiseli papaz beni yakalayacaktı..)))
    Gerçi rüyanın sonunu merak etmiyor değildim..
     Acaba beni yakalayıp " Günahın çok gel sana günah çıkartalım " mı diyeceklerde yoksa,  beni  kilisenin içinde gezdirerek o kadar da korkunç olmadığını mı göstereceklerdi..))
    Çünkü bir gün öncesinden arkadaşlarla kilisenin bahçesinde oturup çay içerken " Ay kızlar ben kilisenin içini merak ediyorum ama gezemem çok korkarım. Acaba nasıl günah çıkarıyorlar bu papazlar" demiştim.
    Ha dilim kurusun ne diye dediysem. Akşama rüyamda papazlar kovalamacası başlamıştı.
    Gün o gündür papaz deseler, kilise deseler o kabus dolu rüya gelir aklıma, ürperiyorum. Ters gibi tamda evimin önünde kilise var. Mevsim kış olduğundan balkonun önündeki ağacın yaprakları döküldüğü için açık aydın gözüküyor kilise.. Korkuyorum....


    Vazgeçtim, kahvemi oturunca sadece uyumayı düşündüğüm,çekip yatmaya müsait olmayan çekyatta oturup içmeye karar verdim..
    Sonra ondan da  vazgeçtim.. Çünkü ne hikmetse oraya oturur oturmaz uyumak geliyor aklıma..

    Kahveyi içip ters çevirip falıma da baktı mı bulurum belki kafamı..))
    Yok ya Ülkerin 3ü bir arada kahvesi falı söylemez ki..))
    Kahvenin yanına güzel bir lezzet eşlik etmeliydi..
    İsmi farklı tadı farklı, görüntüsü güzel..
    Coconut Macaroons..
    Yapımı kolay, görüntüsü farklı, ismi hepsinden farklı..
    Gerçi ismi pahalı restoranların menü defterinde yazılan garip yemek isimleri gibi oldu ama türkçe açıklaması bildiğimiz Hindistan cevizli  yağsız unsuz Kurabiye..Yani tembel kurabiyesi... Tam benlikti..))

    Lafı uzatmadan  bir kaç yabancı siteden bakarak uygulamalı yaptığım tarifi sizler içinde yazıyorum..
    Tarifi iki türlü yapabilirsiniz. İkisi de aşağıda yazılı:

    Afiyet olsun..



    1. tarifin Malzemeleri:

    • 1kutu Sweetened Condensed Milk ( türkçe yoğunlaştırılmış süt, azerice Qatılaşdırılmış Şəkərli Süd denilir)
    • 3 bardak hindistan cevizi 
    • 1 paket vanilya
    • 4 yemek kaşığı çekilmiş ceviz ( ben kendim ekledim)
    • bir çimdik tuz

    İsteğe göre üzerini süslemek için benmari eritebileceğimiz çikolata 





    Hazırlanması: 


    Tüm malzemeleri karıştırıyoruz. 
    Sonra ister elimizle, ister de kaşıkla yuvarlak şekil vererek yağlı kağıt serilmiş tepsiye yan yan diziyoruz.
    200 C önceden ısıtılmış  fırında 10-15 dakikaya kadar pişiriyoruz. 
    (Fırın ayarı F-li olan arkadaşlar için bu ayar 325 F-dir) 
    Fazla kızarmadan alıyoruz.
    Ben kızarmış sevdiğim için fırında bir az fazla tuttum.
    Sonra üzerini süslemek istiyorsak  benmari çikolata eritip kurabiyeleri tek tek batırıyoruz. Ya da çikolatayı küçük poşete ekliyoruz, poşetin köşe kısmında küçük delik açıyoruz ve kurabiyelerin üzerine akıtarak süslüyoruz.








    2.tarifin Malzemeleri:

    • 4 adet yumurta akı (oda sıcaklığında olması şart)
    • 2 bardak hindistan cevizi ( yaklaşık 300 gr)
    • 1 bardağın başından 2 yemek kaşığı eksik şeker
    • 1 paket Vanilya
    • 4 yemek kaşığı çekilmiş ceviz ( isteğe bağlı)
    • 1 çorba kaşığı un( elenmiş)
    • 1 çimdik tuz


     Hazırlanması: 

    • Önce yumurta aklarını şekerle iyice çırpıyoruz.
    • Hindistan cevizi, vanilya, unu, tuzu ekliyoruz.
    • Hepsini birlikte karıştırıyoruz.
    • Hazır olan karışımı yağlı kağıt serilmiş tepsiye aralıklı diziyoruz.
    • 200 C ( yaklaşık 325 F ) önceden ısıtılmış fırında 10-15 dakika pişiriyoruz.
    • Bir az kızarmasını istiyorsanız kontrol ediniz üzeri hafif kızarınca alın fırından.


    Afiyet olsun..



    Bu adreslerden daha detaylı bakabilirsiniz..



    http://www.squidoo.com/best-coconut-macaroons

    http://www.best-ever-cookie-collection.com/coconut-macaroon-cookies.html


    http://patisseriespetite.wordpress.com/2011/05/21/coconut-macaroons/

    http://www.elanaspantry.com/coconut-macaroons/

    19 Ocak 2012

    22 YIL ÖNCE AZERBAYCAN`nın BAKÜ ŞEHRİNDE 20 YANVAR İSİMLİ FACİA VARDI...




    Yıl 1990 20 Ocak ( yanvar) cumartesi akşamı Azerbaycan`nın Bakü şehrinde 20 Yanvar isimli Facia vardı...

    O gece hüzün vardı,
    O gece ölüm vardı..
    O gece haksızlığa yürüyen silahsız haklı vardı,
    O gece hakkı ezen, öldüren, zalim vardı..

    O gece hasta vardı,
    O gece yakınından haber alamayan vardı..
    O gece evlere düşen acı haber vardı,
    O gece sineleri dağlayan ahlar vardı..

    O gece devleti koruyan gözü kara yiğitler vardı,
    O gece devleti başsız koyup, kaçanlar vardı..
    O gece131 günahsız şehit vardı,
    O gece 744 yaralı vardı..


    O gece yazılan tarih vardı,
    O gece dünya durdukça hatırlanıp, üzülecek bir gerçek vardı İsmi 20 Yanvar`dı....

     Azerbaycan halkımın başı sağ olsun,
    Şehitlerimizin mekanı cennet olsun,
    Duam budur hak yerini bulsun..
    Amin!

    15 Ocak 2012

    BAL TADINDA NOHUTLU, ŞEHRİYELİ PİLAV



    Geçenlerde aklıma bir konu takılmıştı. Dost mu, yoksa Arkadaş mı?
    Bu iki kelimenin manası bazen aynı kapıya çıkar gibi oluyor ama, başın sıkışınca hemen sana destek olup başucunda buluna, evine gidince kendini rahat hissedebileceğin, rahatça konuşabileceğin birisini ararken bu iki kelimenin anlam ve manası değişir.
    "Dostunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim" derler ya..
    "O zaman arkadaşını da söyle sana kim olduğunu söyleyeyim" de vardır..
    Çünkü ne dost arkadaş, ne de arkadaş dosttur.. Neden mi?

    Arkadaş sıkıntınız olmadığında yanınızdadır, 
    Dost sıkıntınız olduğunda size koşar,
    Arkadaş, onu o yattıktan sonra ararsan rahatsız olur, 
    Dost neden bu kadar geciktiğini sorar, derdini anlatmak için,
    Arkadaş evinize geldiğinde misafir gibi davranır, 
    Dost geldiğinde buzdolabını açıp istediğini alır.
    Arkadaş sizi ikinci görmek ister
    Dost ikinciniz olmaktan şeref duyar
    Dost zevklerinizi öğrenir ve onlara hitap eder.Arkadaş zayıflıklarınızı bilirse başınıza kakar,
    Arkadaş senin daima onun arkanda olmanı ister, 
    Dost ise her zaman senin arkandadır.
    Arkadaş davetine katılınca bir paket hediye ile gelir, 
    Dost sana yardım etmek için erken gelir; toparlanman için geç gider.

    Dostluklar eski günlerde kaldı deriz, zaman zaman bizde unuturuz dost olmayı, dostluğu..
    Oysa hala dost kalmayı başaranlar vardır..
    Hani evine çat kapı gideceğin, rahatça konuşacağın, aradığında koşarak gelen, üzüntünü üzülen, mutluluğunda mutlu olan,  buzdolabını gönül rahatlığıyla açabildiğin, peynir ekmeğini sana baklava tadında sunan,  sıkıntısına içinde yaşayıp kimseye yansıtmayan, lügatinde hayır sözü bulunmayan ve tüm bu özelliklerin hepsinin taşıyıcı olan dostunuz var mı? 
    Sizi bilmem ama, benim gurbet elde tanışıp, sevdiğim ve sadece bir iki kişinin bulunduğu dost listeme eklediğim ve saydığım tüm özelliklere sahip gönül dostum var, Hatice Apil..
    İste, dün o gönül dostunun lezzet sofrasında,  bal şerbet tadında nohutlu bir pilav vardı..
    Pilav sade pilavdı.. Bal, şerbet oluşu da arkadaşın hoş sohbeti, her kese açık kapısı, her kese güleryüzü, her kese dost oluşuydu...
    O gönül dostuna teşekkür ediyorum ve o bal şerbet tadındaki pilavı bende size tadını bozmadan sunuyorum... 
    Bakalım ben kimin dostuyum..




    Malzemeler;
    • 2 bardak pilavlık pirinç
    • 1 kutu konserve nohut ( veya nohudu kendiniz evde, geceden ıslatıp sabah pilavı yapmadan önce haşlayın)
    • 2 yemek kaşığı şehriye ( dostum harfli şehriye kullanmıştı)
    • 4 yemek kaşığı sıvı yağ
    • 3 bardak ılık su
    • tuz


    Hazırlanması:


    • Pirinçler yıkanır suyu süzülür.
    • Konserve nohut kullanıyorsanız kutuyu açın nohudu süzgeçte boşaltın ve üzerinden su akıtarak ezmeden yıkayın.
    • Nohudu evde haşlamak istiyorsanız bir bardak nohudu bir gün önceden üzerine 3 bardak su ekleyerek sabaha kadar bekletin. Ertesi gün suyunu süzün ve üzerine tekrar 3 bardak su ekleyerek ocakta kısık ateşte haşlayın. 
    • Teflon tencereye yağı koyup ısıtıyoruz.
    • Isınan yağa şehriyeyi ekleyip kavuruyoruz.
    • Şehriyenin rengi hafif kahve rengi olunca üzerine yıkanmış pirinci ekliyoruz.
    • Pirinçleri de 2 dakika kavurup, üzerine su ve tuz ilave edip tencerenin kapağını kapatıyoruz.
    • Pirincin suyu kaynamaya başladıktan 3-4 dakika sonra nohudu ekliyoruz hafif karıştırıp tencerenin kapağını  tekrar kapatıyoruz, ateşini kısık ayara getirip, suyunu çekinceye kadar pişiriyoruz.
    • Suyunu çeken pilavın ateşini kapatıyoruz, kapağın kapalı halde 10 dakika demlendiriyoruz.
    • İstediğimiz zaman servis yapıyoruz..))
     Dostumun eline sağlık olsun diyorum sizde afiyet diliyoruz..
    Dost kalalım dost olalım...


     



    13 Ocak 2012

    EVDAR İSIMLİ ADRESİMƏ XOŞ GƏLMİSİNİZ! HEMİŞI SİZ GƏLƏSİNİZ.!


    www.evdar.com  

     Artık zamanı geldi. Size söylemem gereken önemli bir mesele var.
    Bu güne kadar sakladım biliyorum. Ama, bir sorun, neden sakladım ...
    Çünkü hazırlıklar sürüyordu, zamanım yoktu, yenilemem gerekiyordu, kendimi buna hazır hissetmiyordum...
    Nayır, nolamaz Nülya....
    Nunu bize nasıl naparsın..))
    Ay filimin bu yerinde bana acil bir havlu lazım, çünkü ben fena şekilde ağlıyor olacağım..))

    Acıklı türk filimi gibi oldu yaaa...
    Evet canım izleyicilerim. Açıklama ve duyurusunu yapmak istediğim konu şu; Benim Azerbaycan dilinde bir sitem var..
    Oh ya bu kadar zor olacağını düşünmemiştim....
    Domatesli pilav yazısından sonra bunun duyurusunu yapmak daha isabetlidir diye düşündüm.
    Aslında Evdar isimli site 2007 senesinden bu yana benim kullanımımda. Yalnız bu sitenin içerik, tasarım bölümüyle uğraşmak ve bu konuda ilerlemek istemem, her defasında internetin azizliğine uğruyordu ve bu yüzden de bir sure sitenin bakımını ertelemek zorunda kalmıştım.
    Mutfak dili`le uğraşmaktan Evdar`a zaman kalmıyordu.Ama artık uğraşmam gerektiğini düşündüm. Azerbaycan`dan beni izleyen hemserilerimin Mutfak Dili`de görüp beğendiği bir çok tarifin aynısını yapmak istediklerini, ama bazı kelimeleri anlamakta zorluk çektiklerini duydum.
    Zaten yıllar önce de Evdar isimli siteyi kurmakta maksadım türk mutfağına merak gösteren arkadaşlarıma yardımcı olmaktı.

    Çünkü aradıkları tariflerdeki havucun, maydanozun, tencerenin, domatesin, patatesin, salatalığın, irmiğin, cevizin, kemiğin  ve bir çok kelimenin ne anlama geldiğini bilmiyordu kimse. Sanırım şimdi de bilemeyen vardır. Mesela; benim ailemden hiç kimsenin bütün bu kelimelerin hepsinin ne anlama geldiğini bilen yoktur. Ne kadar da tüm türk dizilerinin yoğun izleyicisi olsalar da yine de kelime kelime anlamakta zorluk yaşaya bilirler..
    Bu kelimelerin anlamı Azerbaycan dilinde şöyle;
    havuç- yerköku
    maydanoz- ceferi (veya rusçadan gelme olarak petruşka)
    tencere- kazan ( asıl yazılışı qazan)
    domates - pamidor
    patates- kartof
    salatalık- hiyar (asıl yazılışı xiyar)
    irmik - mannı
    ceviz- koz ( asıl yazılışı qoz)
    kemik- sümük ( maalesef öyle)

    Evet, bu liste bir blog açacak kadar uzanınca duruma el koymuştum. Sanırım elim çok uzun olmadığı için site elimden kaçmıştı. Daha geçenlerde yengem, teyzemin kızı Mutfak Dilindeki tarifleri yapmak isterken takıldıkları konu ve kelime olunca elimi bir az daha uzatmam gerekir dedim.
    Evdarı arşivden çıkardım, düzenledim. com adresi adı altında bloggere taşıdım, taktım takıştırdım., yaktım, yakıştırdım, yayına hazırladım..

    Sitenin ismi Evdar. Neden Evdar? Evdar ne manaya gelir?
    Evdar demek Azericede ev işlerini iyi bilen, evinin hanımı manasına geliyor. Hatta birini tarif ederken " Ay o çok evdar bir qız ve ya hanım" diye tanımlarlar. Kabacası evcil bayan anlamına gelir.
    Bu yüzden bu ismin çok ses getireceğini ve meraklılara çok hizmet edeceğini düşünmüştüm. İnşallah zamanla öyle olur diyorum.
    Sitede şimdilik azeri yemeklerinden çok türk yemekleri yer almakta. Bazı tarifler kendi yaptıklarım, bazı tarifler de siz sevgili arkadaşlarıma ait olacak.

    resmi internetten aldım değişiklik yaptım


    Bunun için hepinizden izin istiyorum, hakkınızı helal etmenizi diliyorum. Tarifleri azericeye tercüme ederek yayınlıyorum ve tabi ki aldığım sitenin adresini bildirerek. Bu konuda rahat olabilirsiniz. Kimsenin hakkına girmek isteme.
    Böylece Azerbaycanlı hemserilerime duyuruyorum; Evdar.com adresi artık yayında. Buyurun gelin  bulmak istediğiniz tarifi arayın, bulamadıklarınızı da bana mesaj olarak bildirin en kısa zamanda yayınlamaya çalışırım.

    Sevgili Hemyerlilerim sizin hamınız Evdar.com adresine baxmaga devet edirem. İstediyiniz turk yemeklerini, elecede Azerbaycan metbextinin inceliklerini Evdar.com adresinde gorebilersiniz.
    Xos gelib, sefa getirmisiniz.! Hemise siz gelesiniz!

    11 Ocak 2012

    DOMATESLİ PİLAV



    -"Bu nədi?
    -Aş ! Yəni plov..
    -Bıyyy.. elə belə ag düyüü?
    -Bu nədi az bişirmisən dəlisənnn?
    -Yox dəli zad olmamışam, sizə aş bişirmişəm.
    -Hanı bunun sarısı, şabalıdı, turşusu, lobyası belə aş olarrr.?
    -Ne bilim valla, mənim əlimdən bu gelir, bunu bişirmişəm. Bunun adı türk aşıdır, yəni türk pilavı..
    -Türklər bunu yeyirrrr? Elə belə ag düyüüü? Əcəb adamlarıdı eee. Necə yeyirler azz bunu?
    -Nə bilim yeyirlər da. həmdə hər gün..
    ( Diyalogda yazılan Ə yerine E harfi koyarak okursanız daha kolay olur ve belki de anlaşılır..))
    İnşallah diyaloğu anlamışsınızdır.  İnşallah bundan bir sene önce bana mesajla "türkçeyi bilmiyorsan öğreneceksin,yoksa yazmayacaksın..." deye mesaj yazan Hülya Çavdar isimli arkadaşta okuyordur. Benim hangi dilde bildiğimi,  hangi dilde büyüdüğümü de öğrenmiş olur.. 
    ( Gitmelerimi, Gelmelerimi okuyabilirsiniz ) 


    Diyaloğu anlayan arkadaşa bir tabak pilav sunuyorum.
    Diyalog azerice, yani benim dilimde.  Konuşmada pilavdan, pilavın sade oluşundan bahsediliyor.
    Türklerin bunu her gün nasıl yediğine hayret ediliyor. Çünkü bir Azerbaycanlı için sade pilav anlayışı yoktur. Azeriler sade pilav yemez, hele her gün, kesinlikle hayır.
    Yanında Ali nazik, Hünkar beğendi, Karnıyarık vesair, en paşa yemek olsa bile, Yemezler...))
    Yani sade pilav yap YEMEZLER....))

    Pilav dediğin şöyle uzun aşamalı pişecek, kestaneli, kayısılı, kuru üzümlü, erik kurusu bol, safranlı olacaksa YERLER..))
    Ve de bir sebep olmalı bu pilavı yapmak için; Yılbaşı, Nevruz, doğum günü, askere gitmek, askerden gelmek, düğün, cenaze, sünnet düğünü, önemli misafir gelmeli veya felaket şekilde gönlüne pilav sevdası girmeli ve " Kölüme aş düşüp" demeli ki birisi, o evde pilav yapılsın, yoksa yok...
    Domatesli olsun, şehriyeli olsun fark etmez. Yine de sadedir..

    Sevmezler mi? Severler, yalnız her gün değil..
    Hatırlıyorum ne zaman bizim evde pilav pişse annemler, akrabalar hep hayret ederlerdi..
    Onlara göre ben yemek yapmıyorum baştan savıyorum..
    Yeni evli, genç yeğenim var ( ismi İrade, bizim deyimle desek İrka) o sever, onun eşi sever, kardeşlerim sever..
    Yalnız ben yaparsam severler, kendileri yapmazlar..
    Adet değil ya ondan, ayıp sayılır ya ondan, hele de misafire yaparsan küllün ayıp etmiş olursun..



    Sıra bana gelince her gün olsa yerim, bıkmam, itiraz da etmem, o kadar usluyum yani..))
    Bu tarifi herkes biliyor biliyorum, ama aşağıda yazdığım listeye bakılırsa hala bilmeyenler veya unutanlar olabilir. Şimdi bu tarif kimler için geliyor:
    • yemek yapmayı bilmeyen yeni evliler için,
    • üniversite öğrencileri için, 
    • bekar erkek ve bayanlar için, 
    •  hanımları iş seyahatine gitmiş, yada küserek valizini alıp, annesine gitmiş hanımların kocaları için (aslında onlar aç kalmalı da..)))
    • çalışıp, evde yemek yapmaya vakti olmayan, acil ne yapabilirim deyen bayanlar ve onların eşleri için      ( bazen hanıma sürpriz yapmak isterler belki..))
    • azeri hemşerilerimden fikrini değiştirip, sade pilavı her gün olmasa da ara sıra yaparım deyenler için 
    • ve en son sitemi ziyaret eden izleyicilerin sitede gezinirken " AAA domatesli pilav tarifi bile yok kızz.. bunun " dememeleri için, işte Sadece Domatesli pilav tarifi..



    Malzemeler:

    • 1 bardak pilavlık pirinç ( baldo ve ya uzun tipte olan pirinç)
    • 1,5 su bardağı ılık su
    • 1 adet büyük boy domates
    • 2 yemek kaşığı sıvı yağ
    • 1 yemek kaşığı tereyağı
    • 1 çay kaşığı şeker
    • tuz, karabiber



    Hazırlanması;

    • Pirinçler yıkanır ve suyu iyice süzülür.
    • Domatesi rendenin iri dişli tarafında rendeliyoruz.
    • Teflon tencereye yağları koyup eritiyoruz.
    • Yağa domatesi ekleyip 1-2 dakika kavuruyoruz.
    • Sonra pirinçleri ilave ediyoruz.
    • 2-3 dakika da pirinçleri kavuruyoruz.
    • Üzerine 1 bardak ılık su ekleyip, karıştırıp, tencerenin kapağını kapatıyoruz ve ilk önce orta ateşte, kaynamaya başlayınca da kısık ateşte suyunu çekinceye kadar, hatta hafif çıtır-çıtır ses gelinceye kadar pişiriyoruz.
    • Ocaktan alıyoruz, tencerenin kapaganı açıyoruz, tencerenin üzerine mutfak havlusu gibi küçük havlu kapatıyoruz ve kapağı tekrar kapatıyoruz.
    • 10 dakika bekletiyoruz.  Havlu örtmek kapağa biriken nemini çekmesi için iyi oluyor.
    • Sonra da servis yapıyoruz.

    Afiyet olsun...

    10 Ocak 2012

    PATATES SALATASI



     Bu salatayı böyle gördünüz mü? Sanmıyorum.
    Salata olsa da bu salata olsa. Her gün yapsalar yerim.
    Hele de bizim Gebzeli hamarat Güler Balcı arkadaş yaparsa..))
     Anne yapmış kendisi yemiş, mutfağın yolunu çalışma yoluna tercih etmiş, sonradan öğrenmişler listesine ekleniyor arkadaş ama maşallah şeflere taş çıkartır..
    Brokolili, mısırlı patates salatasını ilk Güler arkadaşta yemiştim. Brokoli o zaman sevdire bilmişti kendini bana..

    Bazen sık sık gurbetdaş arkadaşlar bir araya geliyoruz Austin Türk Kültür Merkezinde.
    Bir araya gelince ne yapılır? Türk mutfağının lezzetleri  yapılmaz mı?  Olur mu canım hayatta olmaz küçük kıyamet kopmuş demektir o zaman.
    Türk halkı dediğin yemek demek, dost demek, misafirlik demek, sohbet demek ve de çay demek...

    Bu programlarımızın salatacısı Güler arkadaş diye bilinir.
    Artık herkesin yaptığı yiyecekler o kadar belli olmuş ki çocuklar bile tanıyor.
    Geçenlerde kızım patates salatasını görünce " Anne bunu Güler teyze yapmış" dedi.
    "Nereden anladım" dedim.
    " Çünkü bunda brokoli var" dedi.. Demek çocuk daha önce yapılan patates salatasında brokoli görmemiş ki Güler arkadaşın salatasının farklı olduğunu kolayca fark etti.
    Arkadaşa teşekkür ediyorum, onun kadar güzel yapmasam da salatayı paylaşıyorum.
    Ölçü yok bu salatada. Siz kendinize göre ayarlayın. Misafir, ev halkının zevkine gore malzemeleri fazla kullanabilirsiniz. İsterseniz patatesi bol olsun isterseniz  kırmızı lahanası. Tercih sizin..



    Malzemeler:

    • Patates
    • Kırmızı lahana ( azericede kırmızı kələm)
    • Havuç
    • Göbek marul ( iceberg denilen marul çeşidi azericede kahı denilir)
    • Brokoli ( bunu fazla koymayın)
    • 1 kutu konserve mısır ( 1 kutu belli ölçüde salata için yeterli )
    • yeşil soğan
    • limon
    • sıvı yağ
    • kuru nane, tuz, isteyeğe göre kırmızı biber 

    Hazırlanması; 

    • Patates haşlanır, kabukları soyulur, küçük kare şekilde doğranır. 
    • Marul, kırmızı lahana ve soğanı önce yıkayın, sonra ince ince doğrayın. 
    • Havuçların kabuklarını soyup rendenin büyük dişli tarafında rendeleyin. 
    • Brokolileri küçük parçalara ayırıp yıkayın. 
    • Kutu konserveyi açıp suyunu süzün ve üzerinden su akıtarak hafifce yıkayın. ( konserve tadı salataya karışmasın)
    • Sonra marul, kırmızı lahana, havuç, soğan, brokoliyi birlikte derin karıştırma kabına alarak üzerine biraz limon, tuz, sıvı yağ ilave ederek karıştırın. 
    • Bu karışım en az 6-7 dakika kalmalı ki tatları bir-birine karışsın. 
    • Ayrı bir kapta patateslerin üzerine limon, tuz, sıvı yağ ve nane kurusunu ilave edip karıştıralım.
    • Daha sonra patatesi ve mısırı diğer karışıma ekliyoruz ve  hepsini ezmeden karıştırıyoruz. 
    • Tuz, limon ve yağını kontrol ediyoruz. İsteye göre biraz daha ekliyoruz. 

    Not; Şunu unutmayın bu salatayı servis etmeden 1 saat önce yapmanız gerek. Çünkü bu salataya limon ve tuzu erken eklerseniz malzemeler pörsümüş oluyor. Salatayı sofraya getirirken güzel gözükmüyor ve tadı da iyi olmuyor.

    Afiyet olsun!

    Bu resimdeki salatada mısır ve nane kıymayı unuttum yalnız resim çok hoşuma gittiği için yayınladım. Yeşillik olsun diye..))

    8 Ocak 2012

    ELMALI KURABİYE-2



     Kızlar, küçük bir saklanbaç oynayalım  mı? Şimdi, saklanbaçın adı Kurabiye.
     Oyun şöyle olacak ; Mutfak Dili adında ebe elinden geldiği kadar özen gösterecek, gayret edecek, bir kaç yerden tarif araştıracak. Sonra kara kara düşünüp acaba nasıl olur diyecek. Merak etmeyin çok uzun düşünen biri değil risklidir maşallah her sonuca katlanır sağ olsun.
    Hele bir yapalım görelim deyerek mutfağa girecek, önlük takmayacak çünkü hiç sevmez. Eldiven de kullanmaz çünkü yemeye elden geçen sevgiye inancı çok yüksek.
    Malzemeleri çıkarıp kurabiye yapımına geçecek, eksik olan malzeme olursa " Demokraside çareler tükenmez" deyecek, illa ki bir çare bulacak. Çok fazla uzun sürmez, huyu kurumasın eli çabuktur.
    Bunu niye söylüyorum hani kulağına gitsin de daha güzel kurabiyeler yapsın diye. Maalesef övüne övüne bitmemekten pek hoşlanır ıyyyy...

    Neyse Kurabiye hazır olunca onları özenle süslü tabaklardan birine dizecek, sonra da resim çekecek ya meraklı gidip makinesini alacak odada. Ha!  İşte o zaman ben sizi çağırırım gelir tadına bakarsınız kurabiyenin.
    Yalnız unutmayın Elma dersem çıkın, armut dersem çıkmayın... tamam mı?

    Armut.... Armut.. Armutttt.. Armuttttttt.....
     Ayyyy, kızlar hem Elma hem de armut çıkın gelin ya yoruldum. Mutfak dili bu gün karar vermiş makinesini yanında bulundurup, kurabiyenin hazırlanma aşamasını tek tek resimleyeçekmişşşş.

    İşte karşınızda Elmalı kurabiye ve onun hazırlanma aşaması..

    Espiri bir yana kurabiye denilince akla kıyır-kıyır, mis kokulu, kalınca da yumuşayan tat gelir deyil mi?
    Bu kurabiye bu tanımlamanın hepsini kabul ediyor. Çok seviyorum bu lezzeti.  Bu tarifi daha önce Elmalı Kurabiye isminde malzeme degişikliyile yayınlamıştım. Şimdi de bir değişik haliyle denedim.  Daha doğrusu tarifi Yeşil Kivi isimli siteden aldım.
    Sadece1yemek kaşığı pudra şekeri ilave ettim (çünkü ben hamurun da hafif şekerli olmasını severim)  ve üzerine serpilecek olan pudra şekerine biraz tarçın ekledim.  
    Hangisi iyi oldu, daha önceki Elmalı kurabiyemi, yoksa bu kurabiye mi diye soracak olursanız, ikisini de deneyin farkı siz görün derim.
    Kolay gelsin...
    Tarifi  http://yesilmutfaktantarifler.blogspot.com/ adresinin Porselen Demlik Cay Saati Etkinliğine gönderiyorum, kolay gelsin diyorum...




    Malzemeler ( hamur için) ;

    • 250 gr margarin ( oda sıcaklığında yumuşamış. eritmeye gerek yok)
    • 1 su bardağı yoğurt ( 5 yemek kaşığı)
    • Yarım su bardağı sıvı yağ ( ayçiçek)
    • 1 yemek kaşığı pudra şekeri
    • 1 paket kabartma tozu
    • 4,5-5 su bardağı un ( 1 bardak un 5 yemek kaşığı oluyor tahmini)

    İç harcı için;

    • 4 adet büyük boy elma ( resimdeki elma gibi)
    • 6-7 yemek kaşığı şeker
    • 1 su bardağı iri çekilmiş ceviz
    • 1 yemek kaşığı tarçın
    Üzerine serpmek için:

    • pudra şekeri 
    • tarçın




    Hazırlanması ;

    • Un hariç hamur için gerekli malzemeleri karıştırıyoruz. Unu azar azar ekleyerek ele yapışmayan yumuşak hamur elde ediyoruz.
    • Hamurun üzerini örtüp buzdolabına koyun ve bırakın iç harcı hazır oluncaya kadar dolapta kalsın.
    • İç harç için gereken elmanın kabuklarını soğuyoruz ve rendenin iri gözlü tarafında rendeliyoruz.
    • Derin bir teflon tavaya rendelediğimiz elmayı ekliyoruz, üzerine şekeri ve tarçını ekliyoruz. Elmalar sulanacak ve bu su çekilinceye kadar pişiriyoruz.
    • Hafif sulu halde cevizi ilave ediyoruz ve tamamen suyunu çekinceye kadar pişirip, ocaktan alıyoruz soğumasını bekliyoruz.

    • Hamuru buzdolabından çıkarıyoruz, aynı büyüklükte parçalara kesiyoruz. Bu parçaları elimizle yuvarlayıp küçük toplar oluşturuyoruz ki yufka şeklinde açmak için kolay olsun.
    • Sonra bu toplardan birisini alıyoruz ve un serpilmiş tezgahta çok fazla inceltmeden yufka gibi açıyoruz. Kenar kısımları aynı olsun diye bıçakla daire sekilinde kesip, fazla hamuru alıp sıradaki hamura ekliyoruz. (Bu işlemi en son kalan hamura yapamıyoruz o yüzden son hamuru dikkatli açmamız gerek. Açamasak ta sağlık olsun öğlece büküyoruz.)
    • Açtığımız hamuru üçgen şekilde 8 dilim kesiyoruz. Bu dilimleri kesmek için eskiden çok zorlanırdım ama artık kolay yolu buldum sizde de anlatayım. Şöyle ki; Açılmış hamuru ilk önce + şekilinde, sonra da artının üzerine X çeker gibi kesiyoruz. Bu şekilde hepsi aynı büyüklükte dilimler oluşuyor. 

    • Kesilmiş dilimlere bir tatlı kaşığından biraz fazla elmalı iç harcından koyuyoruz ve ilk önce sağdan ve soldan az bir parça içe doğru katlıyoruz, sonra da halı sarar gibi sarıyoruz ( resimde olduğu gibi). Geri kalan hamurun hepsine de bu işlemi uyguluyoruz.
    •  


    • Tepsiyi biraz yağlıyoruz. Kolay olsun isterseniz yağlı kağıt seriyoruz. 
    • Sardığımız kurabiyelerin uç kısmı alta gelecek şekilde tepsiye diziyoruz.


    Uç kısmı üstte kalırsa çabuk kızarıp yanmaya başlıyor. Daha önceki kurabiye yapımında fark ettim.


    • Fırını kurabiyeleri koymadan önce 180 derecede ısıtıyoruz.( amerika`dakı fırın ayarı 350 F-dir)
    • Tepsiyi sıcak fırına koyup, kurabiyeler hafif kızarıncaya kadar ( çok kızarmasın) pişiriyoruz. 
    • Fırından alıyoruz ve 1-2 dakika bekledikten sonra pudra şekerine biraz tarçın karıştırıp, kurabiyelerin üzerine bolca serpiyoruz.


    • İyice soğuduktan sonra afiyetle yiyoruz. 

    Afiyet olsun!

    ✿Mutfak Dili ✿ © Ocak-2015. Destek-Blogger

    Blog design-Tasarım-GÜL TASARİM