28 Şubat 2011

ELMA TATLISI



Blogun varsa bu o demektir ki fotoğraf makinen her zaman yanında olmalıdır. Balpare arkadaşın geçenlerde yazdığı bir yazı vardı "Blogcu olmak demek" . Okuduğum zaman çok gülmüştüm. Bizi nasıl güzel tanımlamıştı arkadaş. Evet makinen, kameran yanında değilse gittiğin yerde her şey sana sıkıcı geliyor. Yemekleri çekemedim diye üzüyorsun. Bu yüzden evden çıkmadan önce, ilk işim makine yanımda mı değil mi kontrol ediyorum. Dışarıda. misafirlikte, düğünde, eğlencede ne görsem çekiyorum. Artık arkadaşlarda alışmış " Samire bak oturmuyoruz sofraya resim çekeceksen çek " diyorlar sağ olsunlar.
Bu tarif ve resim de Özlem arkadaşa ait. Yemek konusunda çok marifetli arkadaşın yaptıklarından sadece bir tanesi bu. İnşallah diğer yaptıklarını da zaman zaman yayınlarım.


Tarifi kolay olduğu kadar da güzel.

Malzemeler:
5 adet elma
10 yemek kaşığı şeker
yarım su bardağı su
süslemek için dövülmüş ceviz, krem şanti veya kaymak

Hazırlanması.:
Elmaları soyup, ikiye bölün. Çekirdek kısmını çıkarın, tencereye orta kısmı yukarıda duracak şekilde dizin. Oyuk olan yere bir kaşık şeker koyun. Suyu tencereyi ilave ederek, kapağını kapatın, kısık ateşte 20 dakika pişirin. Tencerede bir az şerbetli su kalınca ocağı kapatın. Elmaları ezmeden tabağa alın. Kalan şerbeti kaşıkla tüm elmaların üzerine gezdirin. Ortasına dövülmüş ceviz ilave edin. Servis yapmadan önce, cevizlerin üstüne ister krem şanti,  ister kaymak koyarak servis yapın.
Afiyet olsun!


27 Şubat 2011

SEVGİYE AŞIK OLMALI


Dün Zaman gazetesinde   Mustafa Ulusoyun  "Sevmeden evlenmek" diye  yazısını okuyunca bu söz geldi aklıma. "Ask birbirine bakmak değildi birlikte aynı yöne bakmaktı."
Bu sözü geçen sene bir yerden okumuştum çok hoşuma gitmişti. Anlamını çok fazla düşünmeden facebook adresimde buradaki profil resmime çok yakıştığı için baş yazı olarak yayımlamıştım. Daha sonra profilimi yakından takip eden  bazı takipçi arkadaşların da hoşuna gitmiş olmalı ki sözü kullanmak istememişler ama, uzaklara bakan resimlerini yayımlamaktan çekinmemişlerdi.

Bu sözün anlamını  bu yazıyı okuduktan sonra daha iyi anladım.
Sevmek ne demektir? Nasıl aynı yöne bakabilmeli aşk?
Nasıl bakmalısın aynı yöne aşkla, sevgiyle...
Sözün aynı olmalı, dileyin aynı. Umudun aynı, bakışın aynı, sözün aynı...
Aynı ağlamalı, aynı gülmelisin,...
Kararın tek olmalı, kalbin ona göre atmalı....
Sevmelisin, sevilmelisin, sevdiğin için de  sevdirebilmelisin....
Huzuru onda  bulmalısın, derdi, sıkıntıyı onunla paylaşınca bitmeli.....
Tesellin, yardımcın, sırdaşın olmalı,...
Sözüne hacet kalmadan bakışlarından  okumayı bilmeli kalbinden geçenleri....
Sağır olmalı hatayla söylediğin  laflara, kör olmalı ufak hatalarına. Hatasız kul olmaz diyerek, göz yaşlarını seni incitmeden silmeyi başarmalı...
 Aynı bakmalı, aynı görmeli, aynı düşünmeli, kitap zevkin aynı olmalı, aynı filime bakabilmelisiniz  o filimi sevmeseniz  bile ...

Bunları yaşayabilmek içinde seçebilmelisin doğru hayat arkadaşını...
Kimseyi kırmamak için evlenmemelisin.

Anneni , babanı, kardeşini incitmek istemiyorsun...
Kıramıyorsun evlenmene vesile olan ablanı, abini...
Yıllarca sen kırılıyorsun, sen üzülüyorsun, sen ağlıyorsun..
Bu üzüntüne annen, baban. kardeşin üzüyor...
Vesile olanlar bir daha kimseye vesile olmak istemiyor...

Yıllarca seçtiğin insanla yaşayan sen olduğuna göre doğru görmeli, iyice tanımalı, doğru karar vermelisin.
Gerekirse kırmalısın aileni, ablanı, abini. Sonradan onları da üzmemek için ...
Kabul etmemelisin yıllarca bir sabır taşının üzerine oturmayı...

Sen seçmeli, bu hakkı en güzel bir şekilde kullanmalısın. Önemli değil yaşı. İster senden bir kaç yaş küçük olsun, ister senden  bir kaş yaş büyük, isterde seninle aynı yaşta. Önemli olan sevebileceğin, anlaşabileceğin,
bir ömür boyu  aynı çatı  altında sevgiyle  yaşayabileceğin  kişiyi sen seçmelisin ...

Sözümü Mustafa Ulusoyun sözüyle bitirmek istiyorum..

 "evlenince seversin" ne boş bir umut...

25 Şubat 2011

KAŞARLI TAVUK



Bir milleti yakından tanımak istiyorsan ilk önce onun medeniyetini öğrenecek  ve mutfağını inceleyeceksin. Türk mutfağını yeteri kadar inceledim sanırım. Şimdi sıra Amerika mutfağında. Dünya nimeti aynı ama yapan, pişiren farklı millet olunca farklı fikir, farklı mutfak, farklı tat ve yemek çıkıyor ortaya. Amerika mutfağında neler var diye merak edip kitapçıdan yemek kitapları aldım bir kaç tane. Hepsi bir birinden farklı tarifler var kitapta. Kullanılan malzeme aynı fakat baharatlar çok farklı. Amerika`da özellikle de meksikalıların da çok  kullandığı yeşillik türü var ismi ingilizce; Cilentro, Azerice ve türkçe Kişniş: yani Çin Maydanozu olarak ta bilinen bir tür yeşillik ve Rosemary : Türkçede  Kuşdili diye bilinen bir tür  yeşillik . Marketlerde hem tazesini hemde kurutulmuş olarak bulabiliyorsun bu yeşillikleri.
Her iki yeşillik türk mutfağına çok uzak kalıyor. Bende rose mary`i sevmedim, kokusu çok ağır .
Kişnişi azerbaycan mutfağından da bildiğim için çok da yabancı gelmedi, hatta çok sevinmiştim burada bulunca.
Yemekler arasında bizim ağız tadımıza uygun olanlarını. bir gün yapma niyetile sayfalarını katladım:)))
O zaman ne zaman bilmiyorum:)))
Bu gün yazacağım tarifi ise  televizyondan gördüm. Çok hoşuma gitti, yaptım. Belki de her hangi bir  sitede vardır tarif. Aynısı veya benzeri.
Yapımı bir az uzun olsa da yediğin zaman bu zahmeti unutuyorsun.
Türk mutfağındaki içli köfte, mantı, çiğ köfte yenileceği zaman zahmeti çoktan unutulur ya..


Malzemeler;
2 adet tavuk göğsü
2 adet domates
1 adet  yeşil biber
150 gr rendelenmiş taze kaşar
1 tatlı kaşığı karışık baharat (veya siz hazırlayın bunu bir az tuz, karabiber,kimyon, nane, ve s birlikte karıştırıp kullanın)
1 diş sarımsak
2 yemek kaşığı sıvı yağ


Hazırlanması:

Tavuk göğsünü yıkayın,1 tatlı kaşığı baharatı tabağa dökün ve tavuk göğüslerinin her tarafını bu baharata bulayın.


Sonra tavaya sıvı yağı ekleyin. Tavuk göğüslerini yağda her iki tarafı hafif kızarana tadar pişirin.


Kızaran tavuk göğsünü bir tarafa alın, aynı yağa önce küçük doğranmış sarımsakları ekleyin bir az pişirin. Sonra rendelenmiş 2 adet domatesi de ekleyip yaklaşık 10 dakika kısık ateşte pişirin.



Tavuk göğüslerini  domatesli karışımın içine ekleyin. Tavanın ağzını kapatarak, kısık ateşte tavuk göğüsleri yumuşayıncaya kadar pişirin. Rendelenmiş kaşar peynirini hazır olan yemeyin  her tarafına ekleyin.



Ağzını kapatın, 4-5 dakika bekledikten sonra ocağı kapatın .  Bu zaman zarfında kaşar peyniri erimiş olacak. Servise hazırdır.



Not: Tavuk göğüslerini kuş başı  doğrayarak kullanabilirsiniz.

Afiyet olsun.!

22 Şubat 2011

ELMALI TART


İlk önce Libya`dan Türkiye`ye dönmek üzere olan Şeyma  yani Cafe Pepela arkadaşa Allahtan yar ve yardım diliyorum. İnşallah en kısa zamanda güzel yemekleri ve yazılarıyla yeniden aramızda olur diye dua ediyorum.!
Pepela`cım, kelebek ol gel yeniden aramıza. !


Mikrodalga fırında buzdolabını süsleyen eski yemekleri ısıtıp-ısıtıp yediğimiz gibi, benimde blogun iyi ki taslak yeri var. Ne zamansa yüklediğim yemeklerin orasını burasını düzelterek yayımlıyorum. Vakit bulup mutfağa girmeyi çok özledim. Aslında normal zamanda mutfağa zor girerim . Bakmayın site açtığıma.
365 günün belki de sadece 100 gününde kendimize özel yemek hazırlamışımdır. Bu yüzden evde her kes misafiri ve benden istenecek özel siparişi çok seviyorlar. 
 Çünkü siteleri dolaşarak aldığım, arşivde kalabalık yapan yemekleri denemek için ya misafir gelmeli, yada benden özel bir tatlı, börek, kurabiye istenmeli ki bende tarifleri denemek için tozlu mutfağın kilerini açayım.
Sanırım benim gibi evde her kes geçen sene sitemizde oturan bekar türk öğretmenleri çok özlüyordur. Çünkü ya ben onlara, bekar yemek yapamazlar der, ev yemekleri hazırlamaya çalışırdım yada,onlar  özledikleri yemekleri benden yapmamı isteyince fırsat bu fırsat der mutfağı şenlendirirdim. 
Kimilerini mutlu etmek içindir, aslında   yemek yapmamız. Kendimizi, ailemizi, sevdiğimiz arkadaşı, dostu, misafiri. site ziyaretçilerini vesaire....
" Elinse sağlık harika olmuş"
" Ayyy  ne kadar güzel tadı var"
"Uzun zamandır  yemiyordum,özledim bu tatları"
Süslediğin masanın makine hafızalarına kayt edilmesi bir başka mutlu ediyor insanı. Hele ki biz hanımları..
Güzel sözlere bayılmamıza, yağ çekilmesini çok sevindiğimize,  çok sevdiğimize, nazımıza, sitemimize, üzüntümüze, özlemimize tüm şairler şiirler yazar, şarkılar bestelenir, cilt-cilt romanlar yazılır...
 Boşuna dememişler kalbe giden yol  dilden ve  mideden geçer diye..

 AY.... ben yine konuştum...
Her defa söz veriyorum yazı yazmadan tarif yayımlıyamıyorum, olmuyor..
Bu tarifte geçen bir arkadaş çok anlattı.. Eve gidince yapacağım, çok özledim, çok canım çekti diye diye ( arkadaş hamile o yüzde) eve gitmiş yapamamış. Bende ona sürpriz yapmak için yaptım. Kime niyet, kime kısmet:)))
Kısmet bu sefer başka birine çıktı. Hamile arkadaşa da hala yapamadım.
Şimdi okuyunca,   AAAA.... çok kötü olmuş diyorsunuzdur:))))
Yok öğle değil. Ona yaptım bunun benzerini, yani  Elmalı tart yerine, elmalı kurabiye yaptım. İnşallah elmalı tartıda yaparım  bir gün...

Tarif şöyle: 


  • 150 gr margarin
  • 2 yumurta
  • 4 yemek kaşığı toz şeker
  • 2 yemek kaşığı yoğurt
  • yarım paket kabartma tozu
  • 1 paket vanilya
  • aldığı kadar un 

 İç malzemesi için;

  • 3 elma
  • 2 yemek kaşığı toz şeker
  • 1 yemek kaşığı tarçın
  • 5-6 yemek kaşığı  iri dövülmüş ceviz


Hazırlanması: 

Hamurdan önce iç hazırlayalım. 3 elmanın kabukları soyup, rendenin salata yapmak için kullandığımız tarafında rendeleyelim. Rendelenmiş elmayı, şekeri, tarçını, cevizi ekleyelim tavaya koyalım. Ocakta elmalar suyunu bırakıp, sonrada çekene kadar kavuralım.
Soğuması için bir kenara koyup hamuru hazırlayalım. 
Hamur için gereken malzemeleri hepsini birlikte karıştırıyoruz. Unu azar azar ekliyoruz. Ele yapışmayan yumuşak hamur yoğuralım.. Hamurdan bir parça üstüne süs yapmak için ayıralım, kalan hamuru tartı yapacağımız tavaya elimizle yayalım. Kenar kısımlarını bir az yüksek yapalı ki iç malzeme kenarlara taşıp yanmasın. Sonra iç malzemeyi dökelim, onu da her tarafa yayalım. Ayırdığımız hamurdan uzun şeritler yapıp kafes gibi ister  sağdan sola. ister X şekilinde kafes yapıyoruz. 


1. Hamurdan farklı şekillerde kese bilirsiniz.
2. Hamura bir az daha un katıp sert hamur oluşturursunuz, sonra sert hamuru hazırladığınız  tartın üzerine rendelersiniz.
Ben hem kafes hemde kalp şekilinde kestiyim hamurları yerleştirdim .
Şöyle ki  hamurdan bir azını oklavayla unlanmış  tezgahın üzerinde yaydım, kalp kalıbıyla kestim. Hamur yumuşak olduğu için tezgahın üzerinden kalpleri almak  zor oldu. (kalpler her zaman kırılgandır dikkat edelim)
Bu yüzden bıçağın uç kısmıyla dikkatli bir şekilde aldım, tartın üzerine yerleştirdim. Daha sonra hamurdan şeritler yaparak kafes oluşturdum. ( Resimlerde ayrıntısı var.)
200 derecede önceden ısıtılmış fırında üzeri kızarana kadar pişirdim. 

 Afiyet olsun.!







21 Şubat 2011

ÖZBEK PİLAVI




Ben bu tarifi yemeyin asıl uzmanı olan özbeklerden öğrenmedim, yolu Orta Asya`dan geçenlerdir öğrendim..
Ben de Orta Asyalıyım ama, ne yalan  söyleyeyim bilmiyordum.  Bende Yolu  Orta Asya`dan geçen, gurbeti soluklayan gönül fedaileri türklerden  öğrendim. Her ne kadar Özbekler kadar yapmasalardı ( ben özbek birinin yaptığını yemedim, öyle söylediler. ) en azından denemedik, yapmadık dememişler, öğrenmiş  ve yapmışlar. Bende öğrendiğim kadarıyla yaptım. Bilmiyorum belki de aynısı ya benzeri, ya da çok uzak kaldı ama, beğenildi..
Hayırlısı, bir gün özbek bir arkadaşım olursa ilk işim bu pilavın tarifini ve yapılışını, onların usuluna göre püf noktalarını  en detaylı şekilde öğrenmek olacak.

Malzemeler:

  • 1 kg kuzu kuşbaşı ( ve ya dana kuşbaşı)
  • 1 kg pilavlık pirinç
  • 500 gr havuç
  • yarım su bardağı sıvı yağ
  • 1 adet büyük baş soğan
  • 2 diş sarımsak
  • tuz. karabiber, kimyon
  • sıcak su

Hazırlanması:


Sıvı yağı tencereye ekliyoruz. Yağı iyice ısıtıyoruz.
Bir adet soğanı yarım  halka şeklinde doğruyoruz. Yağın içine ilave ediyoruz 2-3 dakika pişiriyoruz. Soğanlara kuşbaşı doğradığımız etleri ekliyoruz. 2 dakika, etlerin rengi dönüşünceye kadar karıştırıyoruz. Sonra kısık ateşte yaklaşık 30 dakika kendi suyunda etleri  pişiriyoruz.
Havuçların  kabuklarını soyuyoruz. İster halka halka, ister 1 santim kalınlıkta şeritler halinde doğruyoruz, isterseniz de salata yapmak için rendelediğimiz şekilde rendeliyoruz.. Kaynayan ete ilave ediyoruz. Uzerine 1litre sıcak su ve sarımsakları da ekleyip, kaynamaya başlayan bu karışımı yaklaşık 40 dakika kısık ateşte pişiriyoruz



Bu 40 dakikada bizde pirinçleri suda bekletiyoruz. Sonra pirinçleri yıkıyoruz ve kaynayan et ve havuçlara ekleyip karıştırıyoruz. Pilavın üzerini kaplayacak şekilde bir az daha sıcak su ilave ediyoruz.. Tuz, karabiber, kimyon ilave edip, orta ateşte suyunu çekinceye kadar pişirin. Pilav suyunu çekince, pirincin pişip pişmemesini kontrol edin. Pişmediğini düşünürseniz hafif su ekleyerek çok kısık ateşte bir az daha bekleyin. Hazır olduktan sonra 15 dakika daha kendi buharında demlenmesi için bekleyin.
Servis yapmadan önce pirinçleri ezmeden, pilavın tüm malzemesinin bir birine karışması için hafif  karıştırın, sonra servis yapın.

Afiyet olsun !

18 Şubat 2011

DİNNER ROLLARDAN TÜRK POĞAÇALARI

 



Şimdiki zamanda yaptığımız günlük işler her gün gittikçe kolay hale geliyor ama biz yine de şikayet edip duruyoruz. Mesela;  yemek yapmak, çocuk bakmak, ev temizlemek ve.s gibi işleri neredeyse yarıdan çoğunu sadece aletler hallederken vakit sıkıntısından bahsedip duruyoruz. Hatırlıyorum çamaşır suyunun yeni yeni hayatımıza girdiği zamanlarda anneannem hayretler içinde kalarak ( azerice) " İndiki zamanda arvad olmaga ne var" türkçe " Şimdiki zamanda hanım olmak ne kadar kolay" demişti. Anneannemin zamanında suyu çok uzaklardan taşıyarak  çamaşır yıkarken, beyazları beyazlasın diye  saatlerce kazanlarda kaynatırken, bulaşıkların yağını temizlemek için  saatlerce kömürle ovalarken, çocuklar kundaklanıp sırtında sen nereye o da oraya. sırtından yatıp sırtında uyanırken gerçekten bizim zamanımızda hanım olmaya ne var ki...
Çok kolay..
  Bu kolaylığın en kolay kısmından bahsetmek istiyorum şimdi. Mutfaktaki hazır yiyeceklerden..
Amerika`da hayat şartları bazen kolay bazen zor geliyor. Ağız tadına uygun yiyecek bulsanda, helal haram olmasına dikkat etmen gerekir. Ekmek burada en büyük sorun. Sıcak fırın ekmeğine alıştığımız için burda soğuk, tadı ekşi olan ekmekler bizim damak zevkimize uymuyor maalesef. İyiki de uymuyor. Uysa her halde kiloları zapt etmek zor olurdu. Şükürler olsun aç kalmıyoruz ama, ekmek bizim kültürde olmazsa olmaz gibidir ya o yüzden zorlanıyoruz ekmek bulamayınca.
Bu yüzden evde yapmak en mantıklı diyoruz ve kolaylık ülkesi Amerikada ekmeği ve yoğurdu biz hanımlar evde yapıyoruz.
Yorgun olup, canımız yapmak istemeyince de buzdolabında ihtiyat olsun diye sakladığımız  Dinner Rolls`lar geliyor aklımıza; Hazır poğaça veya küçük ekmek hamuru..
Buzdolabından çıkarıp tepsiye diziyorsun yaklaşık 2 saat ve ya 3 saat sonra kabaran hamurları 350 F ( amerika fırın derecesi) üstü kızarana kadar pişiriyorsun. Bu kadar kolay:)))



   Bu hamurdan poğaça yapmak kimin aklına gelirdi?
Tabi ki marifetli, becerikli türk hanımlarının. Amerikalı bayanlara bu poğaçaları dinner rollardan  yaptığımızı söyleyince bize hayret ediyorlar.
Bu hazır poğaça hamurundan  yaptığımız küçük pizzaların, hazır hamuru olmayanlar içinde hazır hamura yakın poğaça hamurunun hazırlanmasını  yazmak istiyorum.
Amerika`dakı arkadaşlar küçük pizzaları  hazır hamurdan yaparken , diğer ülkelerdeki arkadaşlar da hamuru kendileri hazırlamak zorunda sanırım. Merak etmeyin çok kolay.
Kolaysa başına gelsin demeyin, çünkü bende bazen kendim yapıyorum. O kadarda tembel değilim canım:)))
  Kolay gelsin
 

Malzemeler:


2 yemek kaşığı kuru maya
yarım su bardağı ılık su
2 yemek kaşığı şeker
3 çay kaşığı tuz
1su bardağı  ılık süt
1 çay bardağı sıvı yağ
2 adet yumurta ( birinin sarısını üstüne sürmek için ayırın)
4 su bardağı un+ gerekirse ilave edilir.



Üzerine;
 Beyaz peynir veya
domates
yeşil biber
yumurta sarısı

Hazırlanması:
 Hamurdan 2 çeşit poğaça yapabilirsiniz ister  malzemeyi üzerine dizersiniz, isterseniz içine koyar kenarından  hafif bükersiniz.

Ilık suya 2 yemek kaşığı mayayı ve şekeri ilave edip karıştırıyoruz. Köpürüp taşana kadar bekliyoruz. Sonra un ve bir yumurtanın sarısını ayırıyoruz. geri kalan malzemeyi karıştırıyoruz, unu yavaş yavaş ilave ederek ele yapışmayan yumuşak hamur elde ediyoruz. Hamurun üzerine poşet örterek ( poşet çabuk kabarmasını sağlıyor) 2 saate kadar bekliyoruz.

1. Kabaran hamurdan orta boy limon büyüklüğünde parçalar koparıp elimizde yuvarlayıp  tepsiye diziyoruz. Bunların da 30-40 dakika kabarması için bekliyoruz. Sonra kabaran hamurların üzerine küçük dilimlenmiş peynir, domates, biber diziyoruz. Bunları üzerine dizerken biz az bastırarak diziyoruz ki fırında pişerken hamur bir az daha kabarıp malzeme dağılmasın. Kenarlarına yumurta sarısı sürüp 200 C fırında kızarana kadar pişiriyoruz.


 2.  Kabaran küçük parçaları elimizle bir az genişletiyoruz.
     ortasına peynir, domates, biber koyup her iki tarafından resimdeki gibi büküyoruz. ortası hafif açık kalıyor.
fırında pişerken kabarıp büktüğümüz yerler bir az açılabilir olsun sorun değil. .
Kenarlarına yumurta sarısı sürüp 200 C kızarana kadar pişiriyoruz.
  Not: benim kızım gibi peynir sevmeyen çocuklarınız varsa onlar için içine patates püresi de koya bilirsiniz.

Afiyet olsun !


15 Şubat 2011

SEVGİLİLER GÜNÜ MÜ, SEVGİ GÜNÜ MÜ ?

 



Sevgililer günü, sevgi günü, aşıklar günü ve s......

Ne dersen de bu güne ama adın çıkmış dokuza, inmez sekize misali her kes bir laf söylüyor. Bu gün, hristiyanların kutladıkları gün biz  kutlamamalıyız, bizim değil yapamayız. Yılbaşı gibidir filan...
Bu ara bir çok sitede bu günü  karşı çıkan  yazılara rastladım. Hepsini okudum ve Nasrettin hoca misali "eeee  sende haklısın" dedim.
Her kes haklıysa o zaman benim yazmak istediklerimde haklı. Neden diyeceksiniz şöyle ki; Tamam sevgililer günü adı altında düşünecek olursak doğru. Bu gün sadece sevgililer günü değil.  Dünyanın bir çok yerinde sadece sevgililer günü olarak kutlanıyor olabilir ama Amerika`da bu gün sevgi günü olarak kutlanılıyor.
Bende buraya gelmeden önce bu  güne sadece o gözle bakıyordum. Burada yanıldım.  Meğerse o gün sevgililer günü değil, sevgi günüymüş. O gün sevdiğin her kese sevgini gösterme zamanıdır. Annene, babana, kardeşine, arkadaşına, çocuklarına, kedine, kuşuna, çiçeğine.....


Bunu biz kutlamayalım diyoruz yasaktır, günahtır hristiyan bayramıdır..

Bir düşünün yılda kac defa sevdiklerinize seni Allah rızası için çok seviyorum diyoruz. Kaç kere onun en sevdiği çiçeği alıyoruz. Kaç kere sevdiklerimize kızmamaya, sinirlenmemeye karar veriyoruz..

Yıllar önce  İlahiyatçı Ahmet Şahin hocanın " Aile Hayatımız" isimli kitabında 8 Mart kadınlar gününü kutlamanın yasak olup, olmadığı sorusuna hatırladığım kadarıyla söyle cevap vermişti; ( tam metni hatırlamıyorum kusura bakmayın ama siz bu kitabı bulup okuyabilirsiniz) " annesini hiç aramayan, hatırlamayan bir insan o günün hatırına annesini arayarak kadınlar günün kutlu olsun diyorsa bunun neden kötü olsun"..
Daha sonrada uzun uzun bu günün anlamını  açıklamıştı kitapta..
Bundan yanlış anlam çıkarmayalım. Her halde okuyanlar sanacaklar ben bu günlerin hepsini en iyi bir şekilde kutluyorum. Hayır bu günlerin hiç birinde eşim beni kutlamadı diye darılmadım, çiçek almadı diye küsmedim. Kutlama gibi bir teşebbüste de bulunmadım. Amerikada bunun sevgililer günü değil, sevgi günü olduğunu öğrenince hayret ettim.  Bizde Müslüman olarak  göstermeliyiz sevgimiz. Müslümanca!

  Şimdi onun gibi sevgisizliğin, kinin, nefretin, kıskançlığın, saygısızlığın arttığı bu son dönemlerde Allah rızası için sevdiklerini arayarak, sararak onları çok sevdiğini söylemek ne zamandan kötü ve günah olmuş..
   Belki de hayatında sadece o gün eşine çiçek alan, seni seviyorum demeyi başaran kocalar varken o gün neden kötü olsun?
  Hristiyanların kutladığı bu güne en güzel düşünceyle bakarak, ne kadar güzel diyerek, yılın her hangi bir gününü bizde  kendi  takvimimizden seçerek, o günün üzerine kocaman kalp çizerek, bu gün benim  sevdiklerime onları sevdiğimi söyleme günüm diyerek gün seçsek olmaz mı?  Hadi seçemiyorsak bari 14 şubatı bahane ederek sevdiğimizi bildirsek olmaz mı?
Sevdiklerine sevdikleri yemeyi yaparak, telefonla arayarak, hediye alarak Allah rızası için sevdiğimizi söylesek ne kaybederiz? O gün alsak yanımıza çocuklarımızı yetimhanelere, yaşlılar evine götürsek onları..  Sevgiden  mahrum gönüllere elimizden geldiği kadarıyla sevgi hediye etsek, Resulullah gibi yetim başı okşasak, çocuklarımıza da asıl  sevgi günü bu desek, yanlış mı yapmış oluruz acaba?


 Günah yapmamak istiyorsak  sevgi gününden değil, dünümüzden bu günümüze değişen kalbimizden başlayalım.
 Başlayalım kıskançlık dolu, günah dolu, gıybet dolu kalbimizi temizlemekten. 
Suizan`ı ( kötü düşünceyi) hüsnüzan`a (iyi düşünceye)  dönüştürelim. 
Sitemize illa bir şeyler yazmak için  ailesini, kendini, elbiselerini, gezilerini, 
yaptığı acizane yemekleri yayımlayan blog arkadaşlarımızla ilgili eleştiri, 
hakaret dolu yazılar yazarak yayımlamıyalım. 
Kaçmak istiyorsak günahtan başlayalım o zaman  Resulullahın ateşten bir parça diye adlandırdığı bilezikleri, zincirleri boynumuzdan, kolumuzdan çıkarıp satmakla. 
Hz. Fatımaya verilen çeyiz gibi yapalım kızlarımızın çeyizini. Sadece bir kaç eşya.. Yapmayalım sandık sandık kullanılmayıp, modası geçince bir köşede yük olacak örgüleri.
El beni de görsün, diye en pahalı bilekliği takmayalım gelinimizin koluna.
Giymeyelim yabancıların giydiği beyaz gelinliği,  onlar giyiniyor diye...
Almayalım her hafta bir eşarp, bir elbise, bir etek...
Koymayalım soframıza çeşit çeşit yiyecekler...
Bismillahı unutmayalım her anımızda, Elhamdülillahı düşürmeyelim dilimizden...
Günahlarımız için ağlayalım geçenin karanlığında, kimse görmeden sessizce. 
                                            Boş olan kalbimize Yaratılanı Yaradandan ötrü sevmeyi yükleyelim.
                                   "Seni  Allah rızası için seviyorum"  sözünü  eksik etmeyelim, sevdiklerimizden o gün!
Yabancının  katlettiğini düşündüğümüz sevgiyi bizde o gün kendizimize göre yapsak olmaz mı?
Onlara benzemek anlamında değil sadece sevginin değer ve  kıymetini iyi bilen müslüman olarak.
 Sevgi Peygamberinin ümmeti olarak.

O gün sebep olsun her gün
Seven biz
Sevilen biz
Sevdiren biz olalım!

Bu senenin Mevlut kandilinin de sevgi gününe denk gelmesi büyük bir tevafuk oldu sanırım. Dünyalık sevgiye ebedi sevginin ışığı yansıdı.

Sevgiyi  göstermek o kadarda  kolay değil. Bazı insanlar sevdiğini söylemekten çekinir, utanır, söyleyemeyiz. . Gurur, çekingenlik, utangaçlık ve.s...
  Çoğu kişi sevgisini sevdiklerine sözle, şakayla, kıskançlıkla, mutluluk dolu bakışla, sessizlikle, gülümsemeyle, başını okşayarak, sararak, telefonla arayarak, çok sevdiği saati, kitabı, ayakkabıyı, elbiseyi, çantayı ve s...  hediye alarak bildirir.
Bende sevgimi sevdiklerime tüm bu özelliklerin yanı sıra , en çok sevdikleri yemekleri yaparak göstermeye çalışıyorum.. Bu yüzden sevgi gününde sevdiklerime küçük hediyelerim vardı:  Çok sevdikleri  yemekler. 
Eşimin sevdiği ;  Balık kızartması
Oğlumun sevdiği;  İskender kebabı
Kızımın sevdiği; Kap kek ve patatesli börek
Kendimin sevdiği; Etimek tatlısı
Hepimizin sevdiği; Dovga (azerbaycan çorbası)
Mutfak diline özel; Pasta 


Balık kızartması


İskender kebabı 

Patates böreği

Kap kek

Etimek Tatlısı

Dovga çorbası


Çilekli Mutfak Dili pastası

Yaratılanı yaradandan ötürü sevelim!

Sürç-i lisan, sürç-i hata, sürç-i harf, sürç-i kusur, sürç-i kırgınlık ettiysem afola! 





14 Şubat 2011

SEVGİLİLERİN EN SEVİMLİSİ



Sevgililerin en sevimlisinin şefaatine 
nail olmamız dileğile,
duanızda olma umuduyla 
HAYIRLI KANDİLLER!

11 Şubat 2011

ZEBRA KEK




 Hepimiz iyi biliyoruz filimlerden , dizilerden çingene sokak falcılarını. "Fala baktırma, falsızda kalma" tabirini  kullanarak, yakadan düşmeyen bu falcıların hepsinin ağzında tek kelime vardır. " Senin kalbin kabarmış abeyyyy ve ya ablacımmm . Koy avucuma üç, beş bakayım senin falına:))))"
  sanki bileceklermiş gibi.  Şimdi yazdığım için her kes sanacak ki bende baktırdım falıma o yüzden biliyorum. Yok yemin billahi baktırmadım:)))))

 Dedim ya;  filimlerden, dizilerden öğrendik diye.
    Bende geçen gün sevgi günü diye, evde de yeni aldığım  kalpli kalıbı kullanma maksadıyla kek yapmak istedim.  Dolayısıyla yaptığım kek kabarınca çingene falcılar geldi aklıma.
Her halde malzeme kalıba çok gelmiş olmalı ki kek beklediğimden de çok kabarınca, bende çingene falcıları gibi " Abovvvv kek  senin kalbün kabarmuş. Hele koy avucuma bir çatal bakayum senin faluna" diyerek kekin kenarından tadına baktım. Olduğundan da çok kabarmıştı kek ama tadında değişiklik yoktuş. Mal sahibini yansıtırmış derler......))
 Kekin malzemesi  tüm kek tariflerinde olduğu gibi: Aynı. Sadece ben tereyağı ve limon kullandım. Tereyağıda, margarinde kullanabilirsiniz. Limon keklerde  gevreklik, tereyağıda yumuşaklık oluşturuyor.
Ama siz kalıbı bir az daha büyük kullanın. Yani her zaman evde kullanılan kek tavalarında yapın. O zaman üzerinde yaptığınız desen bozulmaz, görüntüde süper olur. Ben bu malzemenin çok olacağını düşünemedim. Malzemelerden  bir az eksiltmem gerekirdi her halde.
Bir musibet, bin nasihatten evladır; ders almasını bilene. Atalarımız boşuna dememişler.



 Kalbi Kabarmış ebruli kekin  tarifi şöyle.

Malzemeler:
100 gr tereyağı ve ya margarin
 3 yumurta
1 su bardağı şeker
1 su bardağı süt
yarım limon suyu

1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
3 yemek kaşığı kakao
2,5 su bardağı un


Hazırlanması:

 Not: Kesinlikle yumurtaları buzdolabından yaklaşık 5 saat önce çıkarmanız gerek. Yoksa şekerle birlikte çırpıldığında kabarmayacak ve kekin içi hamur gibi kalacak.
100 gr yumuşamış  yağı şekerle birlikte  mikserle çırpıyoruz. Yumurtaları teker teker ekliyoruz. Limon suyunu ilave ederek çırpma işlemine devam ediyoruz. Un, kabartma tozunu ve vanilyayı birlikte karıştırarak keke ilave edin.
Sonra karışımın yarısını başka bir kaba ayırıp 3 yemek kaşığı kakao ilave ederek tekrar mikserle çırpıyoruz.
Keki pişireceğimiz kalıbı ve ya tepsiyi yağlıyoruz. Ortadan başlayarak 2 yemek kaşığı kakaolu karışımdan, sonra 2 yemek kaşığı beyaz karışımdan döküyoruz.  Bu işlemi karışım bitene kadar devam ediyoruz. Tepsiyi hafif sallayarak karışımın tepsinin  her tarafına yayılmasını sağlayın. Sonra kurdan yardımıyla sadece yüzeyden köşelere doğru çizgiler yapın.  Önceden ısıtılmış 180 C fırında üzeri kızarana kadar, yaklaşık 45 dakika pişirin.
  İstediğiniz zaman yiyebilirsiniz. Tabi fırından çıkarıp soğumasını beklemek şartıyla.

Afiyet olsun!

8 Şubat 2011

AVAKADO SALATASI





Sanırım çok da bilinmeyen bir sebze ve ya meyve çeşididir avokado. Şaştım kaldım. Meyve mi? Sebze mi?
Neyse ne Rabbim en güzel bir şekilde yaratmış ve bize sunmuş ya şükürler olsun. Sadece ismini duyduğum bu yiyeceği  (söylemesi ayıpmı bilmiyorum) Amerika`ya geldiğim zaman yemiştim:))))



Deneme çok kötüydü. Mevsimine göre fiyatı değişen, çoğu zamanda tanesi 1 dolara olan avokadoyu marketten aldığımız zaman çok sevinmiştik. Farklı meyve deneyecektik. Eve gelince bir güzel yıkadım, tabağa koyup, sofraya getirdim.
Biri bizi gözetlemiş olsa (özelliklide Cem Yılmaz) eminim ki tüm komedi programlarında yayınlar, anlata anlata bitiremezdi. 4 kişi toplandık başına. Hayret dolu gözlerle, ilginç bir yaratığa bakar gibi, sabırsızlıkla bekliyoruz. Bir tanesini soydum, tabağa doğradım.
 Bakalım ilk kim fedakarlık yapıp deneyecekti:))) Kimse değil!  Hepimiz birden çatalla bir parça aldık. Hepimizin suratı aynı. Iyyyyyyyyyyyyyy!
Bu da ne.:)))) Sonuç hüsrandı. Ne yapacaktık? Çöpü bu gün sevindirecektik ve ona ilk deneyeceği deneyi sunacaktık. Geri kalan 2 avokadoyu atmaya  kıyamayıp, iyice bozulana kadar buzdolabında bekletecektik.


  Şimdi gülüyorum halime . Akıllım!  Neredeyse tüm hayatımızı araştırdığımız internete avokado yazıp da, bunun ne olduğunu,  bundan neler yapıldığını öğrenseydin ya:))))
     Basiret bağlılığını bildiğim için bu sözü  kullanmakta da da geç kalmadım. Basiretim bağlandı!
 İnat ettdim bunun ne olduğunu öğrenmem lazım. Sag olsun gönül dostları. Sofrasına en güzel, en özel yiyecekleri koyunca öğreniyoruz bilinmeyen meyvelerin, sebzeleri tadını.  Şimdi  evde sadece benim için (geridekilerin düşüncesi hala aynı) en gözde yiyecek oldu. Artan kiloya aldırış etmeden yiyorum. Sonum hayır ola.:))))))
   Austi`nin hanım efendisi İnci hanıma  teşekkür ediyorum bu  harika salatayı bana öğrettiği için. Eline sağlık diyorum ve size de öğrendiğim kadarıyla yazıyorum tarifi.

Malzemeler:
1 adet avokado
1 adet domates
3-4 demet maydanoz
1 tatlı kaşığı sıvı yağ
1 yemek kaşığı limon suyu
 bir az tuz.

Hazırlanması:

Avokadonun kabuklarını soyup küp küp doğruyoruz. Domatesleri de aynı şekilde yapıyoruz.  Maydanozları ince ince kıyıyoruz.
Limonu, yağı, maydanozu, tuzu da karıştırıp ister özel süslü tabakta, isterseniz  hazır pişmiş yufka arasında servis yapıyoruz.
Bu tarif yaklaşık 2 kişilik oluyor.  Çok doyurucu oluyor.
Avokadonun yağ oranı yüksek. Sıvı yağı katmasanızda olur.


Afiyet olsun!

7 Şubat 2011

OĞLUŞUMUN DOGUM GÜNÜ

 


   Sanki dün gibi deriz ya:))) Aynen öyle. Son yılların en çok kullanılan popüler sözünü bende kullandım bu gün.  Geçen sene bu günkü günü dün gibi hatırlıyorum.
   Çok soğuktu ve biz Amerikalı çocuklarla, yani 6. sınıflarla birlikte kamp yapmıştık.  Bu kampı her halde kolay kolay unutamam, çünkü bu benim ilk kampımdı ve sadece karelerde saklı bir çok anısı vardı. Kiralanan 8 kişilik kamp odası aşırı soğuk olduğu için ve de yer olmadığı için üç arkadaş sabaha kadar arabada yatmak zorunda kalmıştık. Sabah uyanırken Batmanlı Gülistan arkadaşın " Ayyyyy..... ne bu ya kendimi İstanbul- Batman otobüsünde yolcu gibi  zannettim" deyince, bende " vardık Batmanın otogarına uyana bilirsin tatlım " demiştim. Austin`in sürekli değişen havası kendini sabah yine göstermişti. Geçenin dondurucu soğuğu yerini sıcak, güneşli havaya teslim etmişti. Bu havanın mutlu sakinleri de bizdik.
    Ve benim yakışıklımı yakışıklı, akıllımı akıllı ogluşum Ertuğrulun `da o gün doğum günüydü. Yani bu günkü gün.
    En mutlu gününde en mutlu olacağı yerdeydi.  Futbol oynayarak, balık tutarak zevk aldığı, annenin dur, yapma, etme, olmaz lafını fazla duymadan geçirdiği gün için çok mutluydu. Eve gelmeden öncede çamura düşüp üstünü pislettiği için paniklemişti. Üstüne üstük endişeli halde bana doğru gelirken  öğretmenlerden birisi gülerek " Ertuğrul annen seni çok kötü dövecek" demesine, çocuk iyice üzülmüştü ki  benimde " bu gün oğlumu üzmem, çünkü  bu gün onun doğum günü" demem o güzel gözlerinde parlayan mutluluğa sebep olmuştu.



Annelik zor meslek. Bazen kızmıyor değiliz çocuklara. Acaba neden ?
  Çünkü  biz onlarda eksiklik görmek istemiyoruz. Mükemmeliyetçilik kafayla düşünüyoruz her zaman.  4-4 lük olmalı, yapmalı, başarmalı diyoruz. 
Kızıyor, üzüyor+ bizde üzülüyoruz . Oysa  her hatasında tatlı dille anlatsak, olmaz mı? Neden çok sabırsızlık yapıyoruz?



  Her gün doğum günüymüş gibi, onun bu gün mutlu olmaya hakkı var demeyi öğrensek ne güzel olur. Gözlerindeki mutluluğu hiç eksik etmesek. Bir yerden başlasak.

Dün gibi dediğim de bu...
Sanki dün olmuş, 12 sene önce dünyanın sorumluluğunu üzerine almak için teşrif etmişti benim aslan oğlum. Büyüdükçe sıkıntıları da beraberinde büyüyen bu bücürler ne zaman oldu da benim boyuma ulaştı diyorsun bazen.



 Canım oğluşum ben seni çok seviyorum ve  her muradının hayırla  gerçekleşmesini diliyorum. Sen tatlılığınla, mutluluğunla, hatalarınla, nazınla benim kalbimin en sevimlisi, en güzeli, en özelisin. Canım her şey gönlünce olsun sevdiğin pastayı, tadına doyamadığın iskenderi de istediğin zaman yapmak benim borcum olsun.

3 Şubat 2011

SUBWAY, EKMEK ARASI TUNA BALIK

 

 
Bu günlerde Texsas Austin şehri en soğuk günlerini yaşıyor. Aşırı sıcakların ardından gelen dondurucu soğuk bazı aksaklıklara yol açtı. Sabah çocukları okula yolcu etmek için uyandığımda Amerika`ya geldiğimizden bu yana olmayan mucize gerçekleşmişti.
Elektrikler kesilmiş. Ve bu duruma en ,ok sevinen bizim evin bücürleriydi. Çünkü mum yakacak ve karanlıkta oturacaklardı. Azerbaycan da olduğumuz zaman bu durum bize hiç yabancı değildi. Sürekli elektrikler geçer, günlerce su olmaz, kardan dolayı okullar tatil olur ve.s
Sabah saat 7:43 de başlayan  elektrik problemi aralıklarla öğlen saat 12:20 ortadan kalktı. O saate kadar da tabi olarak odaların ısısı olabildiğince düştü. Evin tüm aletleri elektrikli olduğu için hayat durmuş durumdaydı sanki. Ocak elektrikli, klima elektrikli, internet elektrikli...
Öğlen ve akşam yemeği için hem  kolay, hem pratik, hem de ocakta pişirmek zorunda kalmayacağım bir yemek yapmam  lazımdı ama ne?
Düşüne düşüne sonunda buldum .
Subway, yani ekmek arası tuna balık konserve.


Amerika ya gelmeden önce aldığımız malumatlarda buradaki yiyeceklere çok dikkat edilmesi gerektiğini söylüyorlardı. Her çanının istediğini kolaylıkla bulamıyormuşsun.  Yani sokak başında, apartmanların birinci katında Ali abinin bakkalı yokmuş. Olsa ne güzel olurdu demi?
Liste yaz  koy sepete salla aşağıya, istediklerini gariban Ali ali koysun  sepete sende çek yukarı. Bu kadar kolay.
Ah..... Türkiye..... Türkiye.... ne kadar kolay hayat şartların var.
Neyse bizde bu bilgilerle geldik Austin`e. Geldiğimiz günün sabahı sağ olsunlar bize Austin`i gezdirecek sabırlı ve bilgili rehber verdiler.

Rehberde maşallah Amerika ya geleli sadece 9 ay olmuş ama bilmediği konu yok. Gerçi bilmediği konu bir azdan ortaya çıkacak ama...
Sorduğun her sorunun cevabını veriyor, (bilmiyorum sözünü türkçe sözlüğünden silmişti sanki) gitmek istediğin yerin  her yolunu biliyor, trafik kurallarını öğretiyor, Austini öve...öve.... bitiremiyordu.   Onu dinledikçe  bir gün birine sadece 9 aylık bilgimle, kendine güvenir edayla  rehberlik yapacak olsam  nasıl olur acaba?  Bu kadar bilgi verebilir miyim?
  Evet aradan sadece 9 ay geçti. Ve ben Amerikayla ilgili  belli bilgilere sahip olduğumu düşünerek kendime Amerika Gerçeği adlı siteyi kurdum .  Demek ki sadece 9 ay Bilim kuluçkasına yatmak gerekiyormuş.

Rehberin rehberlik tecrubesinden çok yararlanmış olacağız ki Austine sonradan gelen, daha önce gelen ama bazı yerlerden habersiz olanlara rehberliyi   de biz yapmıştık.  Gerçi  rehberlik tecrubelerimde kimseye  Subway`i "sadece balığı yenilebilir restoran olarak tanıtmadım" ama en iyi rehber olduğumuza söyleyenler az değildi.

  İlk gelenlerin  Austin`de görmesi gereken iki yer vardır. Birisi Texas State Capitol, yani Texas Eyalet Binası ve Mount Bonnell  Colorado nehrinin müthiş manzarasının gözüktüğü tepe. Birinci gün çok sıcak olduğu için  sadece bu yerleri geze bilmiştik.
  Ama çok açıkmıştık :)
Saat geç olmuştu. Eve gelmemiz gerekirdi.
Misafir kaldığımız bekar kızların evinde yemek yapacak malzeme yoktu o yüzden  eşim rehbere eve gelmeden önce yemek yiyebileceğimiz bir yer olup olmadığını sordu.  Rehber " Bu gün vakit kısıtlı  ama, söz sizi yarın sadece balığı yenilebilen  restorana götüreceğim" dedi.
Mutluluktan uçuyoruz :)  Amerika`da gidebileceğimiz restoran ve yiyebileceğimiz bir yiyecek vardı hemde
Balık :)))))))
 Sabahı iple çektim. Acaba kalitelimi , acaba kuralları ne, acaba bıçak filan kullanmam gerekir mi?
Bıçak, çatal kullanmayı sevmiyorum.  Et , Balık, Kelle bunlar yenir elle!!!! sembolünün  tek uygulayıcısıyım her halde.
Yaşasın!!!!!
Balık yemeğe gidiyoruz.
 Sabah 11 gibi Rehber bizi evden aldı, yapılması gereken defter kalem işinden sonra restoranın yolunu tuttuk. Gel babam gel " Restorana" geldik.  O da ne?
Nayır Nolamazzzzzzzz.......... Ben bir sürü hayal kurmuştum böyle kırılamaz. (sanki hayalim  kaliteli kütahya porseleniymiş gibi). Bu da ne böyle????

Bu bizim bildiğimiz çarşıda gezip, alış verişten yorulmuş, ayak üstü bir şeyler atıştırmak için gideceğin  halis muhlis lahmacuncu ve ya dönerci.

Hani nerde süslü tabaklar, hani nerede  bir lafını bile anlamadığın, melûl melûl bakacağımız menü defteri.....
Yaaaa yoktu,   burada yiyebileceğimiz ( acaba??????) tek yiyeceğe, ekmek arası balığa, yani Tunay`a taliptik . Ekmek çeşidini, arasına konulacakları söylüyorsun içeceğini alıp sıraya geçerek bekleye duruyorsun.


 Tadını sevmedim değil ama her hafta aranacak tat değil . Evde yapılanları mikroskop ışığında içeleyen oğluşum Sabweyi çok sevmişti.


Ah rehber.....ahh... Amerika`yı öğrenmiştin ama yeni gelenlerin hayallerini suya düşürmemeyi öğrenememiştin.
Ne yapsın  garibim burda yemek yemek için  gidilecek tek yer olduğu için, onu kendi gözünde küçülterek "Restoran" sanmış.
O günden bu yana ne zaman Sabway yesem o günü hatırlarım..
Oğlum çok sevdiği için (anne kalbi işte) hijyenik olsun, sağlıklı olsun düşüncesiyle Sabve`yi artık evde yapıyorum. Bazen bende saklı baba oğul kaçamak yapıyorlar da:))) ( tabi zorunlu olarak) 


Evet gelelim tarife. Sabwe`yin kelime anlamı metro, al geçit, tünel demek. Aslında ekmek arası balığın adıda Subway değil . " Restoranın" adı Subway olduğu için  ekmek arası balığın adı da sabvey  olmuş bizim dilde.
Yani adın çıkıncaya çanın çıksın misali...... 
TUNA balığı burda en çok tüketilen balık ve bizim ağız tadımıza uygun tek konserve olduğu için alıyoruz.



Tarif kolay sadece yapmamız gereken malzemeleri doğramak, ekmeğin arasına koyup afiyetle yemek.

Malzemeler:

1 kutu balık konserve
1 adet domates
1 adet salatalık
1 adet  yeşil biber
1 adet salatalık turşusu
5-6 tane yeşil zeytin, siyah zeytin,
2 adet marul yaprağı
2 yemek kaşığı dolusu mayonez


Hazırlanması:

Balık konservesini açıyoruz, suyunu süzüp çatalla eziyoruz, 2 yemek kaşığı mayonez ekleyerek karıştırıyoruz.
Salatalık, domates, biber ve zeytinleri, turşuyu, marulu  ince ince doğruyoruz.  İster özel sandviç ekmeğinin ister bakkaldan alınan türk ekmeğinin arasına yapın, fark etmez. Ben burda türk ekmeği bulamadığım için sandviç ekmeğine yaptım. Türk ekmeğinin köşe kısmından keserek yapın  ki arasına koyulan malzemeler dağılmasın.



Önce balık karışımından istediğiniz kadar koyun. Sonra sırayla zeytin, domates, salatalık turşusu, marul, biber, salatalığı dizin. ( Malzemelerin koyulma sırasını kendinize göre değiştirebilirsiniz.)
Hazır olan Ekmek arası balığı bir bardak soğuk gazlı içecekle birlikte  afiyetle yiyebilirsiniz.

 Afiyet olsun ! Rehberlerin her  dediklerine inanmamak şart olsun !

✿Mutfak Dili ✿ © Ocak-2015. Destek-Blogger

Blog design-Tasarım-GÜL TASARİM