29 Mart 2012

HAŞHAŞLI ISLAK KEK VE SAN ANTONİO KAÇAMAĞI



Arkadaşlar, söz kimseye söylemedim bakın. Sadece blogumla paylaşıyorum San Antonio`ya gittiğimizi, Hülya`da harika kahvaltı sonrası şehrin altını üstüne getirdiğimizi..

Şimdi şifreli  de konuşmayı istemiyorum, en iyisi geçiyorum gezinin detaylarına. Geçenlerde - yani bundan yaklaşık iki ay önce 16 ocak, Austin`de tatildi- Birthday of Martin Luther King dolayısıyla.. Daha önceden planlamıştık 2-3 arkadaş Hülya`ya- (daha önce Austinde yaşayan sonrada San Antonio`ya giden arkadaşa, benim minnoş Azra`mın annesi)- kahvaltıya gidelim deye.
Hafta sonuna doğru 2-3 kişilik liste neredeyse 10 kişiye çıkmıştı..  Sonra havanın soğuk olması, hastalık bahaneleri nedeniyle bu sayı ine ine 6 kişi + 5 çocukta durmuştu.
San Antonio Austin`de 1 bucuk saat uzaklıkta ve  aynı gün gidiş dönüş yapacağımız için, hemde kahvaltı olduğu için erken gitmek zorundaydık. Sabah saat 9.30 da yola koyulduk. Daha doğrusu arkadaşlar koyuldu, çünkü biz o gün doğum yapan Mukaddes arkadaşı-(AMERİKA DOĞUMLU BİR TÜRK EVLADI: KAĞAN KAYGUSUZ`un annesi)- hastane yetiştirmek zorundaydık. Kervana sonradan kızımla katıldık.
Tabi biz kahvaltının son bölümünü yetiştik. Biliyorum canım, kayınvalidem beni sevmiyor...)) yemeyin sonuna yetişmeye ne hacet..))
Ama o güzelim haşhaşlı kek`e yetiştim iyi ki.. Ne de güzel, ne kadar harika, ne kadar lezzetli.. Yemedim bu güne kadar böyle güzel bir tatlı mı desem, kek mi desem, bal mı desem, lokum mu desem.. Ne desem bilemiyorum..  Tek kelimeyle lezzetti.. ayrıntısı sonraya..


Evet, kahvaltıdan sonra hadi şehir turu yapalım dedik.. Hül.. Vil.. Emi.. Hat.. Sam..Nej.. Der..+ çocuklar, çıktık şehir turuna.. ( kızlar isimleriniz kısalınca pek entel oldu he.. ne dersiniz )

 Yani bu güne kadar bize bu kadar yakın bir şehir`e neden gelmedim deye kendime çok kızdım..
Bir ara facebook adreslerinde bazı arkadaşların yüksek bir yerde çektirdikleri, uzaklara bakan dalgın bakışlı artist pozlu resimlerini görünce " Burası neresi ya.? Nereden buluyorlar bu yerleri de. boy boy resim çektiriyorlar" demiştim . Meğerse bu yer San Antonio`nun "Tower of the Americas"deye bilinen yüksek kulesinin en üst kısmındaymış.. ( tıklarsanız daha farkı resimlerini görebilirsiniz..)
 Kişi başına 10 dolar verip,  asansorle kuleye çıktık..


 Yükseğe çıktım deye başım göye ermedi elbette.
 Sadece bu kadar yüksekten aşağıya bakarken bulanan midem ve
" Acaba buradan düşsem, aşağıda parçamı bulabilirler mi ki, vatana götürüp gömsünler, 
yada deprem olsa biz buradayken ne yaparız, 
veya ikiz kuleler gibi kafadan çatlağın birisi burayı biz buradayken patlatırsa, yok ya önemli olan aynı yöne bakmaktır, bakıyor işte " deye geçen deli dolu düşüncelerden  başka bir şey olmadı.. 


 Burayı görürüz artist pozlar vermez miyiz? Tabi ki veririz.. Şehir ayaklarının altında gibiydi..Çok güzeldi..
Ayrıca üst katta restoran var, özel günleri kutlamak isteyenler için..  Bunu ben uydurdum, tabi ki istediğin vakit gidilir. Hani bizim anlayışımıza göre sadece özel günlerde gidilir ya o tür restoranlara o yüzden dedim..))



Bir de  "San Antonio Riverwalk" var onun kenarında gezdik..  Boydan boya yapılmış yapay nehir.. Nasıl da uğraşılmış inanılmaz.. Suyu sabit duruyor, akmıyor, sürekli değiştiriliyor o kadar su.. Bot gezisi yapılıyor bu yapay nehirde..
  Etrafında restoranlar var. Havanın güzel olmasına rağmen restoranlarda kimse yok gibiydi. "Ah" dedik " Bu restoranlar, kafeler Türkiye`de olacak ve bu güneşli havada boş kalacak, nerede oturacak yer bulunmazdı şimdi".
Yazın güzel olacağına eminim bir tur daha yapmak lazım.. ( resimlere bakabilirsiniz tık..)


Nehrin kenarında çiçekler, ağaçlar, yeşillik çok güzeldi.. En çok hoşuma gidende bu kalp desenli çiçeklerdi..    Aşkınıza, hanımınıza, kocanıza sevginizi  bir daha ilan etmek isterseniz
 bu kalp desenli  çiçeklerin ortasında oturup resim çektirir altına da
 "İste kalbim senin" 
deye not düşer gönderirseniz,
o gönlü feth ettiniz demektir.. ))
 Ben bayıldım ve kendime gönderdim....))


Yedi kafa dengi arkadaş, Amerika`nın 7. güzel şehri olan SanAntonio`yu alt üst edip, bu kaçamağı da böylece bitirdik, 6. güzel şehre gitme planı kurduktan sonra akşama doğru evin yolunu tuttuk..
Tüm gezi boyunca bir tek endişemiz vardı :  park parası..))
Fiyatını öğrenmeden acele bir şekilde paralı park yeri bulup arabaları park etmiştik. Sonradan çakmıştık park yerinin parası çok yüksekti.. Geri de dönmemiştik..
Ne yalan söyleyeyim. 50 doları gözden çıkarmıştık ama park yerinden çıkarken sadece 12 dolar ödemek mutluluk vericiydi.. Tabi ki "sadece nakit para" yazısını görünceye kadar..  Arkadaşlar imdadıma yetişmeseydi park yerinde sabahlaya bilirdim..)) Ders oldu yanımda nakit para gezdirmek..



Başta bahsetmiştim Hülya arkadaşın sofrasında lezzet yemiştim .. Bu lezzetin ismi haşhaşlı kekti.. Yok ya resmen lokumdu..  " Vayyy " Hülya`cım bu sene çalışmamak yaramış artık sana da açarız bir blog" dedim.. O da " Yok abla`cım ya nerede.. Bunu komşum yaptı ( komşu doğal olarak Türk tabi ki...)" dedi.. 
 Biliyorum,Hülya`cım da marifetlidir maşallah, döktürmüştü kahvaltı sofrasında elbette.. 
Komşunun yaptığı bu lezzet benim midemin zil çalma saatine denk gelmiş olmalı ki, tadına doyamadım.. 
Acilen tarifi istedim.. Tarif bana tam bir ay sonra geldi mail yoluyla. Bende 20 gün sonra yaptım, şimdi de tam 28 gün sonra tarifi yayımlıyorum.. 
Yapmanızı şiddetle tavsiye ediyorum.. Seveceksiniz benim gibi..  
Hülya`cım geçirdiğimiz o harika gün için, o güzel sofra için sana, bu lezzet için de hem sana, hemde komşuna çok teşekkür ederim.. Azra`cımı çok öpüyorum. Benim minnoş`uma iyi bak..
O bizim bir tanemiz..



HAŞHAŞLI ISLAK KEK  !

Resimdeki kek arkadaşın yaptığı kek. Benim yaptığım da aynıydı merak etmeyin.. Sadece resim çekme fırsatım olmadı..

Malzemeler

  • 4 Yumurta
  • 1 Su Bardağı Şeker
  • 1 Çay Bardağı Sıvı Yağ
  • 1 Paket Şekerli Vanilya
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 Su bardağı Haşhaş
  • 1 Su Bardağı İrmik
  • 1 Su Bardağı Un ( az gelirse ilave edebilirsiniz 1-2 yemek kaşığı)
  •  

    Üzerine:

    • 1 paket krem santi
    • 1 bardak süt
    • 1 Su bardağı şeker
    • 1 Su bardağı su
     

    Hazırlanması: 

    • Yumurtalar buzdolabından 3-4 saat önce çıkaralım. 
    • Yumurtaları akını sarısını ayıralım. Şekerin yarısını yumurtanın sarısına, yarısını akına ekliyoruz ve ayrı ayrı cırpıyoruz..
    • Daha sonra ikisini de bir birine ekliyoruz ve geri kalan malzemeleri sırayla ekleyelim ve eklerken de çırpalım, mikserin normal ayarında ( yüksek degil)
    • Yağ sürülmüş borcama döküp 200 derecede ( 350 F) üzeri hafif kızarana dek pişirelim. Kürdanla da kontrol ederek pişip pişmediğini anlayabilirsiniz. ( Buraya Tık yapın borcamın boyutunu görürsünüz. ben dikdörtgen borcamda yaptım kesmesi kolay olsun deye)
    • Kek pişerken biz de üzerine ekleyeceğimiz şerbeti hazırlayalım: 1 su bardağı soğuk suda 1 su bardağı şeker eriyene kadar karıştıralım. ( kaynatmıyoruz)
    • Keki fırından çıkaralım ve 2 dakika bekledikten sonra hazırladığımız soğuk şerbeti kaşık yardımıyla kekin her tarafına eşit şekilde döküyoruz.
    • Soğumasını bekleyelim, sonra 1 bardak süt ve 1 paket krem şantiyi çırpalım. 
    • Kekin üzerine krem şantiyi sürelim.
    • Servis yaparken isteye göre üzerine ceviz, fıstık veya çikolata sosu ekleyerek servis yapalım.

    AFİYET OLSUN...

    26 Mart 2012

    MUTFAK DİLİ`NİN EVDE SİNEMA KEYFI -3



    Bu filime bakarken fark ettim aslında hepimizin görmedigi bir kör nokta var hayatımızda..
    O kör noktayı iyi görmek gerekir..
    O kör noktayı farkedelim..

    Yapım yılı : 2009
    Süre: 2 saat 8 dakika.
    Oyuncular:Sandra Bullock, Kathy Bates, Kim Dickens, Lily Collins, Jae Head

    •  Gercek hayat hikayesi
    •  2010 Oscar ödül töreninde Sandra Bullock en iyi kadın oyuncu ödülüne layık görüldü bu filimdeki başarısından dolayı.. 
     

     Filimin konusu: İzleyin ama sadece küçük ip ucu olsun..

     Michael Lewis’in “The Blind Side: Evolution of the Game” adlı eserinden alıntı olan bu filmde, kendine güvenini kaybetmiş Michael Oher isimli bu gençi farklı çok farklı  bir gelecek bekliyor..

    Filim ailece izlene bilecek bir filim..
    Filim önyargının iyi olmadıgını söylüyor, reng farkını ortadan kadırıyor ,zenginlerde bir kalp taşıyor diyor..
    Yarımseverlik zaten filimin ana konusu..
    Galiba çok konuştum..
    Uzatmıyorum, filimi geç kalmadan bu adresten izeyin tavsiyesinde bulunuyorum.. İyi seyirler..


    24 Mart 2012

    RENKLİ EBRULİ KEK ve BİR BAHÇE KEYFİ


    Anne = Sevgi, merhamet, sulu gözlülük, hasret, sabır sabır ve yine de sabır..
    Tüm işlerden izin alabilirsin, girebilirsiniz, sonra da istemedin istifa edebilirsin. Yalnız Annelik işine girdiysen ve bu işi omuzlandıysan ne izin alabilirsiniz, ne istifa edebilirsin..
    Yok bu işin istifası, dinlenmesi,

    Zor iş yaaaa...  çok zor iş...
    Geçen gün Ülkü arkadaşın 2 yaşındaki  ikizlerini ( zaten maşallah bizim Austin ikiz kaynıyor ve bulaşır deye de ödüm kopuyor...)) ve  onlardan 4 yaş büyük yazlı Yağmur`unu görünce bir daha geldi aklıma bu annelik vazifesi..
     Ben unuttum desem yalan olur ki, ben de şimdi benim büyüyen bücürlerin derdindeyim..
    Ülkü`nün ikizleri sürekli annelerinin peşinde. Çekiştirirler anneyi, izin vermezler otursun kadın muhabbet etsin bir arkadaşlarla. Anneyle  oyun oynamak,onunla beraber bir şeyler yapmak istiyorlar..  Kısacası anneyi herkese kıskanıyorlar..Bu ikizlerin anne özlemi çok fazla galiba..


    Küçüklerin bu haylazlıklarına rağmen sağ olsun Ülkü arkadaş sabırlı ve çok da misafirperver birisi.. Sürekli hadi gelin, bahçede oturalım çay içelim der. 
    Ne yalan söyleyeyim, benimde fena şekilde bahçede çay keyfi yapma özlemim var ama. arkadaşa eziyet olmasın deye bu özlemimi bir gün kendi bahçem olura saklıyorum..
    Gündüz gözüyle ziyaretine gittiğim arkadaşların bahçeli evini görünce " Kesin bir daha kiraya çıkacak olursam bahçeli ev tutacağım" diyorum, akşam olunca bu sevdadan vazgeçiyorum, çünkü korkuyorum. Çok aksiyonlu Amerika filimleri izledim galiba.. Tahta kapıyı kolayca kıran, mutfak penceresinden seninle göz göze gelen korkunç suratlı adamlar geliyor aklıma Amerika`da bahçeli ev denilince..
     Yok, yok.. ben bu sevdadan bir daha vazgeçiyorum..
     Zaten sağ olsun gönlü geniş, misafirperver arkadaşlar davet ediyorlar, gider çay içer muhabbet eder gelirim.. Zaten benim hayalimdeki bahçeli evi burada bulmak için yüksek kirayı gözden çıkarmak demek..
    Şöyle iki katlı, üst katta 5 oda alt katta kocaman iki salon, kocaman mutfak, ikinci katında harika manzaralı kocaman balkon, bahçesinde havuzu, oyun parkı, kenarı dikenli telle çevrili, celik kapısı. olan,tüm pencereleri parmaklıkla kaplı bir ev.. Nerede....? Gören var mııı.? Vazgeçtim.. 3 odalı, üst katlarda ( birinci kesin degil) geniş balkonlu ev bana yeter de artar bile..
    Evet, Ülkü arkadaşın davetini kabul ettim.
    O gün bizim kızlarada-onun iki kızına ve de benim Esra Betüle- eğlence olur deye yumurta keki yapalım dedik. Hani Hasretli lezzetler, Peçeteden Notlar sitesinde görmüştüm, çocuklar için iyi eğlence demiştim..
    Sade kek hamuru yaptık, ayrı ayrı kaplara ayırdık, gıda boyası katarak renklendirdik,  içini boşaltarak biriktirdiğim yumurta kaplarının içini kızlarla doldurduk..


    Nasıl meraklı, nasıl heveslilerdi.. Hele küçük Bahar.. Kızlar takımına katılmış ya bir mutlu bir mutlu..
    Yumurtaları fırına verdik.


     Geri kalan hamur zayi olmasın deye bir tane de ebrulu kek yapalım dedik..
    Bir daha kek hamuru çırptık..
    Hamur ilk başta harika görünüyordu, ta ki fırına girip kabarıp o ebrulu görüntüsü gidinceye kadar..
    Yalnız kabarması, kesince görüntüsü güzeldi...


    Yumurtalarda pişmişti.. Hayalimdeki görüntü olmadı bu yumurta kekinde.. Çocuklar eğlendi tabi ki, üzerine çikolata sosu sürüp afiyetle mideye indirdiler.. Bende bir iki resim çektim ve o resimleri yayınlayıp tarifi es geçiyorum. Başka sefere, iyi sonuç alana dek diyorum..

     
    Çay demledik, Ebrulu kek ve Allah ne verdiyse bulup bahçe sofrasına dizdik.
     Güneşli hava, bahçede toprakla uğraşan çocuklar eşliğinde harika sohbet yapıp, zaman geçirdik..


    Bu güzel gün için Ülkü arkadaşa teşekkür ediyorum ve Ebrulu kekin tarifini yazıyorum merak edip yapmak isteyenler için..
    Bir bahçe keyfi için, bir piknik için, bir davet sofrası için, bir de çocukların gözünü okşamak için harika bir kek diyorum.. 



    Malzemeler: 

    • 4 adet yumurta ( kesinlikle bir gün önceden ve ya 4-5 saat öncesinden buzdolabından çıkarılacak) 
    • 6 yemek kaşığı şeker
    • 1 bardak sıvı yağ
    • 5 yemek kaşığı yoğurt
    • 1 paket vanilya
    • 1 paket kabartma tozu
    • 3 yemek kaşığı hindistan cevizi
    • 2 bardak un.

    Renkler için:

    2 yemek kaşığı kakao,
    sarı, kırmızı, yeşil yani istediğiniz renk gıda boyaları.


     Hazırlanması: 

    • Mikser yardımıyla yumurtaları şekerle beyaz köpük oluncaya dek çırpın.
    • Yağ, yoğurt, vanilya, hindistan cevizi eklenir bir daha çırpın.
    • 1 bardak unu kabartma tozuyla karıştırın ve eleyerek karışıma katın, karıştırın.
    • Geri kalan un azar azar eleyerek hamura karıştırın ( çünkü bazen un fazla gelebilir ( kullandığınız bardak farkına göre herkesin su bardak anlayışı farklıdır o yüzden ) ve hafif akıcı hamur elde edin.
    • Hamuru kaç renkte yapmak istiyorsanız o sayıda ayrı ayrı küçük kaselere paylaştırın.
    • Bir kase sade beyaz kalsın.
    • Kaselerin birine kakaoyu ilave edip karıştırın.
    • Birine sarı renkten kürdanın ucuyla gıda boyasını katın karıştırın.
    • Bir digerine yeşil rengi, bir başka kaseye kırmızı rengi ekleyip karıştırın.
    • Sonra istediğiniz sırayla kaselerdeki renkleri tereyağıyla yağlanmış kalıba dökün. ( istediğiniz kek kalıbını kullanabilirsiniz)
    • 180 derecede ( 350 F) yaklaşık 40 dakika keki pişirin.  Kürdanla kontrol edin, kurdan hamurdan kuru çıkarsa kek pişmiş demektir. Yok eğer kürdanın üzerinde hamur paçaları olursa 6-7 dakika daha fırında tutun sonra fırını kapatın ve keki fırında kapalı olarak 6-7 dakika daha tutun. Sonra çıkarın, soğuyunca kesip yeyin ve ya ikram edin..
    Afiyet olsun!


    Hadi, geç kalmadan evimize gidelim..))

    22 Mart 2012

    ETLİ PATLICAN YEMEĞİ



    Et mi patlıcanlı oluyor, yoksa patlıcan mı etli oluyor tam emin değilim.. Sadece onu biliyorum harika oluyor, çabuk oluyor..
    Ben yaptım deye söylemiyorum.. Tamamen nimetlerin güzelliyi.
    Uzun aşamalı yemekleri severim ama, bazen üşenirim, en kısa yolu denerim.. Sonuç güzel olunca da sürekli yapmak isterim..
    Aslında patlıcanları küp küp doğrayıp kızartmak gerekirdi ve bunun için de uzunca sabır gerekirdi..
    Maalesef Mutfak Dili`ne sabır denilen bir özellik uğramaz. Uğramayınca da böyle enteresan yemekler çıkar ortaya.. Sabır kasem çoktan dolmuş sanırım..
    Kısacası, bir tek etin pişme süresine katlandım ( eh.. bir zahmet ona bari katlan) tam 1 saat ağır ateşte pişirdim etleri.. Patlıcanları olduğu gibi doğradım, geri kalan malzemeyi karıştırdım fırınladım..
     Gecen sene ramazan yemeyi olarak yapıp Amerikalı patlıcan sevmezlerin beğenisini de topladık ama.. 
    Benimde sabrım yok, uzun aşamalı yemek yapamam ama ,  harika sonuç isterim derseniz tarif aşağıda..



    Malzemeler: 

     NOT: Misafir için yapacaksanız  malzemeyi artırabilirsiniz.. Bu malzeme 4 kişilik oluyor..

    • Yarım kg kuşbaşı dana eti
    • 1 adet büyük bostan patlıcanı ( buraya tıklayarak bakabilirsiniz bu patlıcan diger patlıcanlardan daha büyük) 
    • 2 adet büyük boy domates
    • 2 adet sivri biber  ( isteye göre  1 acı, 1 tatlı olabilir) ( yuvarlak büyük biberden 1 adet yeterli )
    • 1 adet büyük boy soğan
    • 1 diş sarımsak 
    • 5-6 yemek kaşığı sıvı yağ
    • 1 yemek kaşığı domates salçası
    • kuru baharat:  nane, reyhan, maydanoz, 
    • Tuz, karabiber
    Hazırlanması: 

    • 1 adet soganın kabuğu soyulur, ikiye bölünür 1 yarısı ince ince doğranır. ( diger yarısı sonradan karışıma katılmak için ayrılır)
    • Tencereye yağ koyulur, ısıtılır ve ince doğranmış soğanlar eklenerek biraz kavrulur. 
    • Kuşbaşı et yıkanır, kavrulmuş soğana ilave edilir, karıştırılır. Tencerenin kapağı kapatılır, ocağın ateşi kısılır ve etler kendi suyunu bırakıp iyice pişene kadar beklenir. Bu süreç yaklaşık 1 saat olur.( İsterseniz düdüklü tencerede de pişirebilirsiniz etleri.) 
    • Etleri ocaktan almadan 10 dakika önce etlere tuz eklenip karıştırılır.
    • Patlıcanın kabuğu alacalı ( zebra şeklinde) soyulur,
    • Patlıcan, domates küp küp doğranır. 
    • Biber istenilen büyüklükte doğranır.
    • Daha önce yarıya böldüğümüz soğanın 2. yarısı ve 1 diş sarımsak da ince ince kıyılır.
    • 1 saat pişen  etler ve tüm doğranmış malzemeler hep birlikte karıştırılır.
    • Tuz, karabiber, kuru nane, maydanoz, reyhan da eklenir bir daha harmanlanıp, fırın tepsisine veya borcama yayılır.

    • 1 yemek kaşığı domates salçası 1 bardak suda eritilir tepsideki ( borcamdakı) karışımın üzerine gezdirilir..

    • Tepsinin  (borcamın) üzeri alüminyum folyo ile kapatılır 200 dereceye ayarlanmış ( 350 F)  fırında patlıcanlar yumuşayıncaya kadar pişirilir. Yaklaşık 40 dakika.. 

    Sonra afiyetle yenilir. Yanına sade pilav ve cacık çok yakışır..
    Afiyet olsun..

    20 Mart 2012

    ÇATLAK KURABIYE, TATİL, PİKNİK...



    Bu seneki okul sezonunun son tatili dün bitti Texsas Austin`de..
    Hay şu tatili çıkaranın... demek istiyorum, öğretmenlere haksızlık olur deye susuyorum..
    Onlar seviyor da, veliler sevmiyor ki tatili.. Tatil demek- özellikle de dışarıya, kapı önüne çıkıp oyun oynanacak alanın olmadığı ve oyun arkadaşının bulunmadığı Amerika da yaşıyorsanız- yorgunluk demek, ah ne yapsam demek, uyku düzensizliği demek..
    Bu defa da doğru dürüst tatil programı yapamadık..Eşimin Türkiye`de olması, evde misafir bulunması, sınavımın hafta içine denk gelmesi ve benim bu sınava deli gibi hazırlanmam yapacak bir çok planı erteledi..Aslında zaman bu zamandı, çünkü artık Austin`i sıcaklar basmaya başladı. Kışlıkları kaldırdım, yazlıklar ütlenmeye dizildi ( sanki daha önceden ütülenecekler azmış gibi).

    Yine de az buz bir şeyler yaptık.. sabahları 11-12 kalktık ( çok kötü biliyorum), harika kahvaltılar yaptık, filime gittik, evde filim izledik, oğlumla basketbol oynadık, kızımla bisiklet sürdük, hafta sonu arkadaşların piknik davetine katıldık ve bu senenin son tatilini de böylece bitirdik..



     Hafta sonu pikniği güzeldi ve Austine geldim geleli hiç değişmeyen mekandaydı piknik. Austin`e geleli daha 3 gün olmuştu çok bunalmıştı çocuklar evde, parka gidelim deye tutturdular.. Yol bilmiyoruz, iz bilmiyoruz ne yapacaktık?
    Eşim arkadaşlarından birini arayıp ricada bulundu. Sağ olsun o da bizi kırmadı, gece de olsa bizi hava almak için parka götürdü.. Gecenin karanlığı, etrafın sessizligi, bizden başka kimsenin olmaması. üstelik parkın etrafında küçük ormanlık olması o parkı unutmamak için yetmişti..
    Sonralar gündüz gözüyle görmüş, bir çok anılara imza atmış ve bu parkı sevmiştik.. Kenarında dupduru akan dere var.. Yazın çok sıcak olduğundan güzelliyi hissetmiyorsun ama şimdi güzeldi. Baharın gelişi hissediliyordu etraftan..


    Pikniğin tadını en çok çocuklar çıkarır. Ah çocuk olmak var.. 
    Suya girmek var, annenin tembihine bakmadan üstünü, ayakkabını kirletmek var.
     Koşmak var, oynamak var.. 
    Var oğlu var...

     
    Pikniğin vazgeçilmezlerinden Futbol, Voleybol, Basketbol, olmadı yanar top...))
     O kadar adamın küçük bir topun peşinden koşmalarına bir anlam veremesem de, futbolda taraf tutmayı çok seviyorum.. illa da tuttuğum takımın yenmesini isterim kim olursa olsun..
    Galiba hanımlara piknikte de rahat yok..  Çocukları kolla, yedir, uyut, altını deyiş, 
    adamlar da topun peşine koşsun.. ooo ooo...

    Yazarken düşündüm de haksızdım başta hiç de fena geçmemiş tatil.. Darısı diger tatillerin başına..
    Gelelim kurabiyeye.. Bir çok sitede gördüm. nasılda ballandıra ballandıra anlatmışlar. Hele de Seyhan`cım..  favorim demiş..
    Bu favori kurabiye akınına bende karışsam dedim.. "Elden kalan elli gün kalır" derler ya 50 gün geri kalmak istemedim..
    Acilen tarifi Hayatımdaki D`ler sitesinden aldım yaptım.. Sonuç kızım için harika, benim için eh işte, misafirler için "koyu kurabiye tam Amerikalılar için" demek düştü..
    Sizde ne dersiniz? Deneyin görün...
    Tarifi  Gelibolu 17 sitesindeki  73.HAFTA PORSELEN DEMLİK ÇAY SAATİ ETKİNLİĞİ ne ve de Çatlak Kafe sitesindeki Çay Kahve Bahane etkinliğine  gönderiyorum..



    Malzemeler:
    • 1 yumurta
    • 1 çay bardağı toz şeker
    • 1 yemek kaşığı tereyağı
    • 1.5 yemek kaşığı süt
    • 1 paket vanilya
    • 1/2  paket kabartma tozu ( 1 paketin yarısı)
    • 25 gr kakao ( yaklaşık 1 bucuk yemek kaşığı tepeleme deyil)
    • 1,5 çay bardağı un
    • üzerine bulamak için pudra şeker 


    Hazırlanması: 

    • Malzemeler sırayla söyle ki ; yumurta sekerle çırpılır.
    • Tereyağı eklenir
    • Süt ilave edilir
    • Vanilya, kakao, kabartma tozu ve un ilave edilerek macuna benzer hafif ele yapışan hamur elde edilir.
    • Hamuru dinlenmesi için buzdolabına koyulur.
    • Tepsiye yağlı kağıt serilir, derin bir kaseye pudra şekeri dökülür.
    • Hamuru buzdolabından alıp elde küçük kurabiye şekli verilir sonra da her tarafı derin kasedeki pudra şekerine batırılır ve tepsiye dizilir.
    • Ortasına işaret parmağıyla hafif bastırılır.
    • Önceden ısıtılmış 170 derece 9-10 dakika pişirilir.( dakika önemli dikkat edin)

    Afiyet olsun!
     

    16 Mart 2012

    SUSSs.... BİRAZ SESSİZ OLURMUSUNUZ ? HASTALAR VAR..


    Çocukluğumdan bu yana hep bir hayalim vardı bir gün beyaz önlüklü Hemşire olmak.. ( Kim ki Mutfak Dilin`de bahsetmiştim)
    Zaman zaman evde zaman ne olur ne olmaz deye bulunan eski demir bir şırıngayı alır içine su çeker, divanın üstündeki, rahmetli dedemin yaslandığı küçük tombul yastığa iğne yapıp dururdum..
    Her defasında da işin dozunu kaçırır, yastığı epey bir ıslatırdım. Dedem de yaslanınca ıslaklığı fark eder beni bir güzel söverdi... sonrada " İnşallah büyüyünce hemşire olursun da bari bu zahmetin boşa gitmez, bana da iğne yaparsın" derdi..
    Bu sözün üstünden yıllar keçti ve ben Üniversite yıllarında hem okuduğum bölümü, hem de 2 senelik yardımcı hemşirelik kursunu okudum ama, dedeme hasta yatağında bakmak ve iğne yapmak nasip olmadan dedem Hakkın rahmetine kavuştu..( Allah rahmet etsin)

    Kursu okudum, kapı gibi diplomayı da aldım.  Beyaz önlük giymeden, evde kendime, çocuklarıma, yakınlarıma iğne yapmadan öteye gitmedi bu hemşirelik.. Çünkü önümde benden daha tecrübeli kız kardeşim ve halam vardı.. Onlar varken  bana laf düşmezdi..

      Neyse, zaman geçti, pılımızı- pırtımızı toplayıp, uzak gurbetin yolunu tutuk..
    Gurbet ele gelirken aklımda bir gün olacaklar arasında hemşirelik nedense yoktu, ta ki yazıldığım kursun duvarında kocaman hemşire yardımcısı ilanını görünceye kadar..
    Belki de fırsat bu fırsat deyip baş vurmak istemiştim ama, karışıma haklı olarak dil sorunu çıkmıştı.. 
    Yine de yapacaklarım arasına yazmıştım bunu..
     Eeee.. kul ister Rabbim vermez mi ( şükürler olsun)? O kapıyı benim için açmıştı..
    3 aylık kursun, 1 haftalık zorlu geçen hastane pratiğinin ve geçeleri uykumu kaçıran, dudağımda uçuklar çıkaran Texsas eyaleti üzre Hemşire yardımcısı yani. CNA sınavını 2. aşamada kazanmıştım..
    1. aşamada 60 doğruyu 2 soruyla kaçırsam da, bu bana iyi bir tecrübe olmuş ve 2. aşamada 60 tan fazla soruyu cevaplayarak geçmiştim..
    Elime şırınga alıp hastaya iğne yapacak kıvam geldim mi? Yok, onun için sadece adım atmış oldum.. İnşallah  gerisi zamanla olur diyorum ve bir gün olacak umudumu yeniden tazeliyorum..


    Dede`cim beni bu halimle görmeni çok isterdim de nasip olmadı, ama duan kabul oldu ve eminim beni duyuyorsun " Sevimli torunun bu defa gerçekten küçük bir Hemşire". 
    Bu yolda bana destek veren aileme, stresini belli etmeyen ama çok stres yaşayan eşime, zorlu sınav dönemimde makarnaya tabi tutulan  ama seslerini çıkarmayan çocuklarıma, dualarını benden eksik etmeyen arkadaşlarıma, özellikle de Sevda hanıma çok teşekkür ediyorum..

     " Kalbe giden yol mideden geçer" derlerdi de inanmazdım. Demek ki, bundan sonra Mutfak Dili kalbe giden yolun bir tek mide bölümünden degil, tüm bölümlerinden sorumludur..
    Yaaa... Mutfak Dili "care" edeceklerin çoğaldı, hadi çık şimdi işin içinden bakalım...
    Sağlıklı günler dilerim..

    10 Mart 2012

    MISIR GEVREKLİ KURABİYE

     
       Teksas Austin`de uzun zamandır 30 derecelerde seyreden sıcak hava, dünden itibaren aniden 7-8 dereceye inerek bu gün yerini sabahtan başlayan yağmura, hatta gök gürültülü sağanak yağmura verdi..

    Tomurcuklanmış, hatta artık iyice çiçek açmış ağaçlar görünce artık bahar geldi- Bahar Austin`de yaz demek, yazı tarif edecek söz bulamıyorum, kısacası  söyle deyebilirim; eve yakınsan hemen eve git klimanın altına yat,  eve yakın değilsense en yakın mağaza, market bul, kendini içeriye at demek (dikkat et markette fazla kalma, buz tutarsın).- deyerekten kışlıkları kaldırmaya başlamıştım.


     İyi ki tamamen kaldırmadım, çünkü şu an üşüyorum ve ayağıma kalın çorap, üzerime hırka aldım, kendime sıcak bir çay döktüm- seviyorum su sallama çayları ne de kolay hemen sıcak çay içmek- yanına bir gün önce yaptığım havuçlu kekten koydum, 3 tane de mercimekli köfte ekleyerek kendime tabak hazırladım.  Mercimek köftesini öğlen Ülkü arkadaşın çay davetinde epeyce yediyim halde üstüne üstük eve paket olarak getirmiştim. Ne yapayım arkadaş çok ısrar etti, fazla yaptım alabilirsiniz deyince. kırmadım..)

      Gecenin 11.44`de, dışarıda yağan yağmurun çatıdan aşağıya süzülen damlaların pat pat deye çıkardığı sesleri dinleyerek bunları mideye indirdim.. ( sonrada "Ya.. ben niye kilo alıyorum bizim sülalede hiç kilo problemi yok ki, deyerek şikayet ediyorum.. Yakalandınnnn...)
    Birde resimleri incelerken arkadaşın yaptığı bu harika kurabiyeleri görünce " Ay.. bir de bundan olsaydı bunların yanına demem mi? Dedim.. İnanın..))
    Ne yapabilirim kurabiyeler gerçekten çok güzeldi...

    Azerbaycan`da bir deyim vardır.. Derler ki " Elinde beni olan hanım çok güzel yemek yaparmış".. Doğru söze ne hacet, doğru demiş dedeler ama, benim sol elimin baş parmağının yanındaki beni her gördüğümde" Yok ya... dedeler de bazen yanıla biliyor" Çünkü ben o kadar güzel yemek yapmam.. Sözde blog açtık ama..))

    Bu kurabiyeleri yapan arkadaşın elinde beni var mı bilmiyorum ( bir ara fırsat bulunca çaktırmadan bakar, size de söylerim..)).
    Yalnız,   nazlı, edalı, hoş sohbet, gönül dostu, hüsnü-zanlı, şık giyimli, çok bakımlı, " Güzele bakmak sevaptır" deyip bir daha dönüp bakınca "Ya Cemil" ismini söyletecek kadar güzel, ellerinden binlerce marifet dökülen  bir bayandır bizim Vildan Çetinkaya..
    Tevafuk bu kadar olur, kurabiyenin yayını Vildan arkadaşın doğum gününe denk gelmiş. Canım iyi ki doğdun, nice hayırlı yıllara .. En güzel hediye sanırım benim hediyem..))
    Bu kurabiyenin tarifi ve en üste yer alan kurabiye resmi Vildan arkadaşa ait.  Peki geri kalanlar kime ait?
    - Dün eşini Türkiye`ye yolcu eden, çocuklarının bu gün başlayan bir haftalık tatillerini nasıl dolu dolu geçirsek deye planlar kuran, tarifini daha önce Vildan arkadaştan alarak yaptığı, resimlediği ve o resimleri  gecenin 12 sinde arşivde bulup içini çeken,  allem edip, kallem edip iki lafın arasına kendini sokuşturmasa çatlayan Mutfak diline ait...


     Aynı zamanda bu tarifi Elif`in defterinden isimli sitenin üstlendiği " Çay- Kahve bahane" etkinliğine gönderiyorum.. İnşallah beğenilir..


    Malzemeler; 

    • 250 gr margarin ve ya tere yağı ( oda sıcaklığında yumuşamış)
    • 2 yumurta ( sarısı içine, beyazı dışına)
    • 1 su bardağı pudra şekeri
    • 1 yemek kaşığı yoğurt
    • yarım su bardağı sıvı yağ
    • yarım su bardağı ceviz
    • yarım su bardağı damla çikolata (isteye göre)..
    • 1 paket kabartma tozu ( kabartma tozunu paket halinde değil, kutu  olarak kullanıyorsanız o zaman 1 tatlı kaşığı yeterli) 
    • aldığı kadar un.
    • Dışına bulamak için mısır gevreği (  sade, bademli, çilekli olabilir. ölcüsü yok. kurabiyeleri buladıkça biterse yeniden ekleyin. )
    • 2 yumurtanın beyazı


    Hazırlanması:

    • 2 yumurtanın beyazını ayrı bir kaba alıyoruz.
    • Un hariç  tüm malzemeleri ekleyip karıştırıyoruz. 
    • Unu azar azar ilave ederek, kıyır kıvamda, kulak memesi yumuşaklığında hamur yoğuruyoruz.
    • Derin bir kaba mısır gevreğini döküyoruz. Azalınca da yine ilave edebilirsiniz.
    • İstediğiniz şekilde şekil vererek, ( arkadaş kurabiyeleri oval şeklinde yapmıştı) önce her yerini yumurta beyazına, sonra da mısır gevreğine buluyoruz.
    • Yağlı kağıt serilmiş ve ya hafif yağlanmış tepsiye yan yana dizip. önceden ısıtılmış 200 dereceli fırında hafif karamela rengi oluncaya kadar pişirilir. 
    • Fırından çıkardıktan sonra soğuyuncaya kadar bekleyin hemen almayın dağılıyor kurabiyeler..

    Afiyet olsun..

    6 Mart 2012

    DOVGA ÇORBASI ( AZERBAYCAN MUTFAĞI)



     Azerbaycanın vaz geçilmez çorbalarından birisidir dovga. Düğünlerde, misafirlikte sofradan eksik olmaz. Türk mutfağının yayla çorbasına bir az benzese de, onun tadıyla dovganın tadını yedikten sonra anlıyorsunuz. Farkı olmasının sebebini tarifinde görecek, tadında anlayacaksınız.
     Bu çorba kesinlikle yeşil soğan ve ya kuru soğanla, kırmızı turpla yenilir.. Ben öyle gördüm, öyle sevdim, öyle biliyorum..))
     Çorbanın tarifini daha önce yayımlamıştım ama resim o kadar hoşuma gitmemişti. Çorbayı dün akşam yemeyi için yaparken, resim çeksem fena olmaz dedim. Resimler harika olunca eski defterleri tazelemek istedim. İnşallah iyi olmuştur..



    Malzemeler:

    • 1 litre yoğurt
    • 1 yemek kaşığı un
    • 1 yumurta
    • 4 yemek kaşığı pirinç ( pilavlık pirinç degil, çorba için olan kırık pirinc )
    • Bir litreden biraz fazla  su 

    İçine:
    • 5-6 dal Dere otu
    • Yarim demet ıspanak
    • Kişniş (Azerbaycan da çok, ama Türkiye`de zor bulunuyor. olmasa da olur. Kişniş: Maydanozgillerden yaprakları maydanozu andırıyor) Resimleri burada bakabilirsiniz TIK
    • 5-6 dal taze nane
    • Tuz
     
    Hazırlanması: 

    Yeşillıkler ve Tuz hariç bütün malzemeler karıştırılır .. Ocakta kaynayıncaya kadar ara sıra karıştırılır. Kaynamaya başlayınca yıkayıp küçük küçük doğradığımız yeşillikleri ilave edilir 5 dakika daha kaynatılıp ocaktan alınır. yaklaşik 7-10 dakika sonra tuzu ilve edilir karıştırılır afiyetle yenir.
    AFİYET OLSUN !

    ✿Mutfak Dili ✿ © Ocak-2015. Destek-Blogger

    Blog design-Tasarım-GÜL TASARİM