27 Şubat 2012

KARIŞIK SALATA



Karışık duygularımı gidermek için ortaya bir karışık salata lütfen..
Evde olanları karıştırdım, tuzladım, yağladım, limonladım,  kafam karışık olsa da resimlemeyi unutmadım. Sonra o gün Allah`ın izniyle ne yaptıysam- Kafam karışık olsa da mantı yapmayı başarmıştım-( mantıyı kafam karışık olunca yapmayı seviyorum. Oyalayıcı oluyor ondan) -onunla afiyetle tükettik..
Kafa karışıklığını gidermiyor ama, kışın en güzel salatası oluyor onu biliyorum..
Bu karışık kafayla nasıl fark ettiysem artık...
Ay çok karıştırdım, neyse...



Malzemeler:

Kırmızı lahana
Göbek marul
Havuç
Tuz,
Limon suyu..
Sıvı yağ

Hazırlanması: 

Malzeme miktarı sizin isteye bağlı. Ne kadar yapmak isterseniz..

Kırmızı lahana, göbek marul ince doğranır
Havucun kabukları soyulur, rendenin iri tarafında rendelenir..
Tuz ve sıvı yag eklenir.
Limon suyu sıkılır, karıştırılır.
 Sonra da afiyetle yenilir...


 NOT:  Salatanın tuz, limon suyu ve yağını sofraya getirmeden 3-4 dakika önce eklerseniz iyi olur.. Daha önceden eklerseniz salata sulanır tadı iyi olmaz..

26 Şubat 2012

BİR MUTLULUK YAKALA Kİ KAÇMASIN


Çöz hadi,
Çöz, 2 çarpı 2 eşittir ========

Eh hadi ama neden takıldın?
Basitti ama, öyle demişlerdi,
Olamaz, sende mi?
Demek çözemedin...


Biliyordum, dedikleri gibi, sandıkları gibi değil işte..
Bunu anlatamıyorum  kimseye..
Kimseye deyemiyorum,
Kimse anlamıyor..
2 x2 = kocaman bir ????


Ne güzel olur aslında bulsan kolayca cevabı..
Kocaman bir MUTLULUK var sonucunda..
Hani bulmanın mutluluğu,
Hani çözebilmenin mutluluğu..



MUTLULUK, söylenmesi basit,
Bulunması zor,
Alınması bahalı,
Yakalanması güç,
Bulamadan kaybetmek  acı..

Hani söylemekten korkmuyorum, bin, belki binlerce kez Mutluluk deye haykırdı ruhum içimdeki zordan, sabırdan, göz yaşından, bilinmez, çözülmesi zor olan sorulardan örülen duvarı yıkmak için.....

Bulsam,
Tutabilir miyim acaba elimde kolayca...
Çok özlediğini karşında görünce
Çılgına dönenler gibi bende döner miyim çılgına?
Kalbimin en güzel yerine yerleştirmek mi isterim?
Yoksa kimse bulmasın diye saklar mıyım en saklıya?
Sorar mıyım her dakika her saniye sen neredeydin bu güne kadar..
neden geciktin bu kadar?

Kaybettin canım..
Çalmaz o senin kapını kolay kolay...

Alacak olsam kaç para ki bu Mutluluk?
Nerede, hangi dükkanda,
İndirimde mi ki,
Yeter mi onun için döktüğüm gözümün yağmur damlaları.
Onu beklediğim günlerin salisesi, saniyesi, dakikası yeter mi onu almaya?
Kaybettin canım..
O kadar kolay değil..
O senin bildiğin dükkanlarda satılmaz..


E hadi o zaman yakalayalım..
Hadi durmak yok..
Umut ne biliyor musun?
Bitmez ,bitse sende tükenirsin derler ya hatırlasana..
Kalk hadi, yok tükenmek böyle..
Sırrı neyse çözelim.
Yanmayalım kurunun yanında hadi..
Bulalım yerde mi, gökte mi..
Sağımda mı, solumda mı, hani nerede?
Nasıl buluyorlar,
Hani kolay bulup, kolay elde tutuyorlar ya,
Benim aklım çıkıyor parçalanacak diye..
Oysa onlar hiç korkmadan tutuyorlar ya ellerde..
Gülerek, ben yakaladım bak der gibi gururun en zirvesinde..
İnadın en siteminde, gözlerinin en derin noktasından gelen o kocaman MUTLULUK sana vermiyor mu bir damla ipucu, vermiyor mu  hani yakala, bul çözümü onların buldugu gibi, demiyor mu ?
YOK, kaybettin canım..
O Mutluluk senin benim bildiğin yoldan sırr vermez....

Tamam anladım, ben  Kaybettim..
Özür dilerim, daha başta demiştim..

MUTLULUK söylenmesi basit,
Bulunması zor,
Alınması bahalı,
Yakalanması güç,
Bulamadan kaybetmek  acıdır deye...


Aradım, bekledim, bulamadım..
Alamadım, demek daha alacak kadar para biriktiremedim..
Yakalamaya da  gücüm yok zaten..
Çünkü bekleye bekleye yakalayacak kadar gücümü de kaybetmişim farkına varmadan..
Oysa ne de hayalim vardı bulsaydım, alsaydım, yakalaya bilseydim...

Şimdi sadece kaybettin..
Daha bulamadan, alamadan, yakalamadan..
Hayalini çok mu kurdum ki yıktım?
Ah kalbimin kocama 2 x 2 si,  ne olur çözül kendi kendine..
Ver bana eşliğinde kocaman MUTLULUK cevabını, ver..

Sadece tut elimi bırakma, söz, sormam neredeydin..
Neden geciktin, neden zor bulundun..
Sen dinle sadece beni , sana anlatacak çok şeyler var,
Bırakma elimi..
Seni elinde kolayca tutanlar gibi tutmak istiyorum seni elimde.
Yak elimi, ısıt soğumuş, üşümüş ruhumu, düzelt saçlarımı  inatla esen deli rüzgara karşı..
 Ey MUTLULUK....

Gel ne olur, biliyorum senin cevabını...
2 çarpı 2 eşittir  SENNNNNNNN!

Alıntı değildir !

22 Şubat 2012

Kuru Börülce Çorbası



Hadi gel köyümüzü geri dönelim..
Fadimenin düğününde halay çekelim..

Beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar, yıkasınlar..
Başucumda biter yediverenler..Aşıklar toplasınlar...
( Gerçi şimdiki aşıkların ne işi var kabir başında deyeceğim ama hani olurda yoldan geçerken başucumda biten yediverenler aşıklara gerçek aşkın ne olduğunu söyler gibi bakarsa o zaman merak edip toplarlar...))

Nedense bir kaç gündür gidesim geldi..

Bu gün Austin`de 30 derece sıcak ve benim listemde bu şarkılar çalıyor.
Bahar ben geldim diyor.. Aklım 16 saat uçakla gelinen yolu 16 saniyede geri giderek yeşil ot kokusunu, bahar yağmurunda ıslanan toprak kokusunu içine çekiyor, çiçeklenen bahçeyi, batan turuncu güneşi seyredip hayale dalıyor sonra da istemeden zorla da olsa geri Austin`e geliyor..

Bir yanım artık yeter gidelim diyor..
Bir yanım az kaldı, dişini biraz da sık, bir az daha dayı de, diyor..
Kısacası ben fena şekilde köyümü özledim..

Evet Teksas Austinde son 3 gündür 30 derece sıcak var ve önümüzdeki günlerde sıcaklık biraz inecekmiş.
Annemler`le konuşurken Azerbaycan`da son yılların en soğuk kışını geçirdiklerini tarif ediyorlar Ayyy diyorum..
Haberlerde, bloglarda  Türkiyenin karlı haberlerini, resimlerini görüp hayret ediyorum....
Biz de bu sene kışlıkları hiç giymedik, olduğu gibi askıda beklediler diyorum kimse inanmıyor.. Yaradanın mucizesi değilde nedir peki.. Şükürler olsun...

Austin`de kar yoktu, donmuş elimizi soba sıcağında ısıtmıyor olsakda, ben yinede kış mevsiminde Azerbaycan mutfağında sık sık yapılıp tüketilen ve benimde çok sevdiğim çorbayı yaptım. Çocuklar ağız burun kıvırsa da eşimle ben afiyetle yedik..
Darısı karlı günlerin başına...



Malzemeler: 

  • 2 bardak kuru börülce
  • 1 adet orta boy soğan
  • 1 adet yeşil biber
  • 3 yemek kaşığı sıvı yağ 1 yemek kaşığı tere yağı
  • 1 yemek kaşığı domates şalçası  ( dolu değil) ve ya 2 adet orta boy domates
  • Yarım diş sarımsak ( isteye bağlı) 
  • 2 litre su ( isterseniz et suyu eklersiniz)
  • tuz. karabiber, kuru nane


Hazırlanması: 

  • Börülce bir gün önceden, yani akşamdan suda ıslatılır.  Ertesi sabah yıkanır suyu süzülür. 
  • Soğanlar ve biberler ince doğranır, yağda iyice kavrulur. 
  • Domates kullanıyorsak domatesleri rendeliyoruz soğanlara ilave edip kavuruyoruz. 
  • Şalca kullanmak istiyorsak 1 yemek kaşığı salçayı soğana ilave edip bir iki dakika kavuruyoruz. 
  • Yıkanmış suyu süzülmüş börülceleri ilave edip 1-2 dakika daha kavuruyoruz.
  • Üzerine 2 litre su ( varsa et suyu ekleyebilirsiniz) ilave edip yüksek ateşte kaynamaya bırakıyoruz.
  • Kaynayan çorbanın atesini kısıyoruz, orta ateşte börülceler mercimek gibi hafif yumuşayıncaya kadar pişiriyoruz.
  • 10 dakika bu şekilde kaynadıktan sonra patates ezme aletiyle börülceleri bir az eziyoruz. Koyu kıvam olması için. 
  • Tuzunu, karabiberini ekliyoruz. 5 dakika daha kaynatıp ocaktan alıyoruz. 
  • Servis yaparken nane kurusu ekliyoruz..
  •  Ben yağda biraz salça ve nane kavurdum üzerine ekledim.. ( böyle de yapabilirsiniz) mantıda oldugu gibi..
Afiyet olsun..

19 Şubat 2012

Köstebek Minik kek

 

Küçük çocukları çok severim. Hele de bir tombul yanaklı, şöyle kat kat tombiş kolları, bacakları varsa ..
O çocuğun benim elimden kurtulması imkansız.. Şöyle koklaya koklaya, sıkarak severim..
Geçen hafta misafirlerim için yaptığım minik, pofuduk, puf keklerimi de aynen öyle sevdim.. Harika, sevecen, güzel olmuşlardı..Resimlemeye, yemeye, sevmeye doyamadım...Özür dilerim galiba abarttım. Yok ya gerçekten öylelerdi.. İsterseniz ben tarifi yazayım siz de deneyin, benim gibi pofuduk- pofuduk deye sevmezseniz, bayıla bayıla yemezseniz gelin buraya..))


Vazgecmediğim keke tarıfını uylulasam nasıl olur demiştim. İyi yapmışım harika oldu :)

Bu tarif için iki ayrı kek yaptım. Birisi kakaolu, birisi de beyaz. Kekler soğuduktan sonra, beyaz olan kekten orta boy çay bardağıyla yuvarlak halkalar kestim. Kakaolu kekin de yarısını kestim, derin kapta ufalayıp toz haline getirdim kremayı sürdükten sonra her tarafını bulamak için.
 Her iki kekin pişirme şekli aynı. Ben bu tarifte içine beyaz kek, dışına kakaolu karışım kullandım. Aynı zamanda içini kakaolu, dışını beyaz kek karışımı da kullanabilirsiniz..
Bu kadar açıklık getirdikten sonra şimdi tarife ve uygulamaya geçelim..

 

 Beyaz olan kek için gerekli olan
Malzemeler:
  • 125 gram tereyağı
  • 6 yemek kaşığı şeker
  • 3 yemek kaşığı süt
  • 3 yumurta 
  • yarım limonun suyu( yaklaşık 2-3 yemek kaşığı)
  • biraz da limon kabuğu rendesi
  • 1 paket vanilya
  • 1 paket kabartma tozu
  • 8-10 yemek kaşığı un
Kreması için:
  • 3 bardak süt
  • 3 yemek kaşığı şeker
  • 2 yemek kaşığı un
  • 1 yemek kaşığı dolusu mısır nişastası (iyice dolu dağ gibi yüksek)
  • 1 paket vanilya

İlave olarak:
  • Islatmak için süt
  • İçine koymak için muz


Hazırlanması:

  • İlk önce yumuşamış yağı ve şekeri mikserle çırpıyoruz.
  • Sonra yumurtaları teker teker kırarak yağ ve şeker karışımına ekleyip çırpıyoruz.
  • Sütü, limon suyunu ekliyoruz. Hepsini birlikte çırpıyoruz.
  • Sütün çürümüş haline benzeyen bir karışım oluşacak bu karışım.
  • Unu ve kabartma tozunu da ilave ederek yeniden çırpıyoruz. Unun az olduğunu düşünüyorsanız bir az daha ilave edin. Hamur aynı kremaya benzeyecek.
  • Dikdortgen borcamı tereyağıyla yağlıyoruz, hamuru boşaltıyoruz.
  • 180 Cönceden ısınmış fırında  (350 F)  40 dakika pişiriyoruz.
  • Bu kekin en iyi özelliği istediğiniz zaman fırın kapağını açıp keki kontrol edebilirsiniz, pandispanya gibi kabarması inmiyor kapağı açınca..
Kakaolu kekin hazırlanması:

Kakaolu kek için aynı malzemeleri kullanıyoruz ama ilave olarak 3 yemek kaşığı kakao ekliyoruz ve 1 yemek kaşığı unu azaltıyoruz. Kakaolu keki de aynı şekilde pişiriyoruz. Keklerin iyice soğumasını bekliyoruz.

Kremanın hazırlanması:

Tüm malzemeleri karıştırıyoruz, ocağa koyup koyu krema kıvamı oluncaya ve de uzerinde kabarcıklar olup pıt pıt diye ses çıkarıncaya kadar pişiriyoruz. Ocaktan alıp 5 dakika daha karıştırıyoruz krema top top olmasın deye. Sonra bir kenarda soğumasını bekliyoruz.

Hazırlanması : 
  • Kakaolu keki ortadan ikiye bölüyoruz. Bir yarısını derin ve geniş bir kapta elimizle ufalayıp  un haline getiriyoruz. Diger yarısını gerek olduğunda kullanmak için bekletiyoruz.
  • Derin bir kaba bir bardak süt döküyoruz.  ( süt azaldıkça ekleyebilirsiniz)
  • Beyaz kekten orta büyüklükte çay bardağıyla yuvarlaklar kesiyoruz.
  •  Bu yuvarlaktan bir tanesini alıyoruz önce her tarafını çok az süte batırıyoruz. Dikkat edin sütün içinde çok tutmayın bisküviler gibi ıslanınca eriyorlar.. ( resimde 1.olan)
  • Üzerine bir yemek kaşığı krema koyuyoruz, muzdan bir küçük dilim kesip kremanın üstüne yerleştiriyoruz, sonra bunu derin kapta un haline getirilmiş kakaolu kekın  içine koyuyoruz ve her  tarafını buluyoruz.( resimde 2.3. olan) 

  • Hiç beyaz yer kalmayacak şekilde kaplanmasını sağlıyoruz. Hatta elimize alarak iyice yuvarlak hale getiriyoruz.(resimde 4.olan)
  • Hazır olan kekleri servis tabağına dizip, mümkünse bir gece veya 2-3 saat  buzdolabında bekletiyoruz. 


Not: Beyaz keki bardakla keserken kenarlarında artan kısımlar oluyor. Onları da ufalayıp  en son kalan kakaolu karışıma ekleyerek iki renkli de yapabilirsiniz. Sadece beyaz da yapabilirsiniz. Resimde olduğu gibi ben yaptım. Fikir bizim tercıh sizin.

Afiyet olsun..

17 Şubat 2012

Bu Aralar İnsan Olasım Geliyor..


Bende İnsanım,
Güler, ağlarım..
Güler, oynarım..
Yüreğinden koparma beni.. Diye şoylemişti şarkıyı İbrahim Tatlısesin... ( tıkla dinle)
Bende bu aralar sık-sık mırıldanıyorum bu şakıyı...

Küçükken herkese sorulur " Büyüyünce ne olacaksın" deye..
Herkesin cevabı farklıdır:  Doktor, Polis, Öğretmen, Hemşire, Mimar, Mühendis, ve sair..

Bu çocuktan birisi " Ben büyürken İnsan olacağım" deye cevap vermiş..))

 
Geçen gün telefonuma bir mesaj geldi... Mesaj aynen böyle:
" benimde bi iphonum var artık bende insanım ins bi aksilik ckmzsa glyz ikide demi.)
Mesajı yazan arkadaşın ayrıca bir yere ulaşma gibi bir cabası da söz konusu anlaşılan..
Mesajı alırken araba kullanıyordum. Kontrolümü kaybettim .. Ne yapacağımı şaşırdım.
"Yaşasınnnnn, Dünyaya İnsan geldi..." dedim. İlk defa o gün fark ettim Evet, gerçekten ben bir uzaylıydım.  Bu acı gerçeği kimse bana bu kadar açık açık söylememişti..))
Dur şimdi, ben uzaylıysam o zaman konu değişir. Şöyle demem gerek " Yaşasınnnnn, Bizden birisi daha Dünyaya gitti... ". Bu arada Dünyanın ismi " İ-PHONE". Hangi versiyon bilemedim ama, o dünyaya teşrif buyuranların sesi pek iyi geliyor. Galiba iyi bir yer..))

Neyse, şu "İnsan"ı merak ettim, cesaretimi topladım, mesaj gelen İnsanı bir uzaylı olarak aradım. Galiba bu cesareti ilk ben göstermiştim. Bu da bir fark değil mi..
İnsanın sesi tanıdıktı... Mahcup, Sorry`li, Pardonlu sözlerle başladı konuşmaya.. Yani maşallah Dünyalı pek kibardı..
Bir az konuşunca " A, A Kızzz bu bizim Samsun uzaylısı Ş... `cik değil mi??? Kız bu ne zaman gitti.. Hani memnundu Samsun`dan. Yok yok biri çelmiş aklını, belli..))
Tabi ya, belki de küçükken ne olacaksın deye sorusuna Ş...cik " İnsan olacağım" deye cevap vermişmiş..  Maşallah bak, okudu, öğrendi, araştırdı, çaba gösterdi "44 aylık ödeme, 200 da uçağa verince hoooppp  oldu "İnsan"..
Eee,.. bu kadar kolaysa ben ne bekliyorum...  Acilen Dünyaya gidip İnsan olmam lazım...
Yalnız benim ilk önce evimizdeki eski dünyalı, yeni uzaylı, hatta uzaya 4 elle yapışan Poyrazı ikan etmem lazım...

 Resim internetten alıntıdır..


Tamam, şaka bir yana mesaj çok farklıydı. Arkadaşın yeni telefon alma heyecanına yazdım yanlış gelen mesajı..
Aslında mesaj bana değil özel arkadaşlara yazılmıştı ama yanlış düğmeye basılınca tüm kayıtlı isimler bu mesajdan nasibini almıştı.. İnsan eli neye dokunursa bozulur deyenler yanlış ifade kullanmamış oluyor bu durumda..
Demek insan olmak yeni teknolojiye sahip olmakmış. Bir tek ben inanmıyorum her halde bu geçeye..
Son zamanlarda herkeste oluşan İphone sevdasına gerçekten bir anlam veremedim. Ne işe yaradığını da çözemedim.
Çamaşır yıkadığını, ütü yaptığını, yemek yaptığını, şoförlük yapıp beni her gün okula getirip götüreceğini bilsem durmam, hemen alırım. Oysa hiç birini yapmıyordu bu aletler.
Alo demeye yarayan, iki insanın aciliyetini, hasretini çözmeye yarayan alete ekstra programlar yüklenerek cazip hale getirilmiş ve bizi  "İnsan" ve  "Uzaylı" diye ayırmış ..
Kitap okuyabilirsin bu alette diyorlar, oysa ben kitabın sayfalarına dokunarak, yeni, eski kitap kokusunu koklayarak okumak istiyorum.
Günlük planlarını yazabilirsin diyorlar, not defterinin suyumu çıktı kardeşim?..
E-maillerine bakabilirsin çabucacık diyorlar, eskiden mail adresim yoktu, ne yapıyordu insanlar ve akşam eve gelince okusam olmaz mı.?
Çocuklar ağlayınca oyalamak için Youtube`dan Caillou açarsın izler diyorlar,... "Ali babanın bir çiftliyi var" şarkısına zam mı geldi? Tüm hayvanları çiftliğe çağırıp şarkıya ek yapıp okusak olmaz mı, dürüstlük, doğruluk, samimiyet öğreten  "Tarçın ve arkadaşları" çok mu eskidi?
Namaz saatlerini bakabiliyorsun netten, hemde alarm olarak kuruyorsun ezanı, o saatte çalıyor, sana namazı hatırlatıyor diyorlar.. İyi namazcının namazın saatini kaçırma gibi bir endişesi mi var ki? Yoksa telefonların kapatılması gereken ortamda, kurduğu alarm beklenmedik anda çalınca, yüzü kızararak, nasıl kapatacağına şaşıran arkadaşa ters ters bakarak "Görmemişin Ay Fonu...."  deye ters ters bakan bakışlar nasıl olacak ?

Teknoloji kullanmak benim de hoşuma gidiyor ama hayatımızda olmazsa olmaz da degil.. Gerekeni gerektiği yerde almalı ve en güzel şekilde kullanılmalı. Herkeste olan bir eşyanın, elbisenin bende olmasını hiç tercih etmem. Çok acil durumda olursa, alacak başka bir seçim olmazsa, alırım o kadar. Yani "İnsan" olmaya niyetim yok..)) Biliyorum çok gıcığım benden İnsan olmaz..))

Belki de birilerine göre eski kafalıyımdır..
Belki de bazısına göre de haklı..
Nasreddin hoca demiş " E sen de haklısın...
Oysa ben farklı olmak istiyorum mesela herkeste "Ayfon" var ama ben Samsun istiyorum, Nokia istiyorum HTC istiyorum...)) farklı olsun istiyorum..))
Gel gör ki etrafın öyle demiyor. Madem İnsan olmak telefonda ve İphone`da, o zaman bana ne... bende geri kalmak istemiyorum. Kimse bana geri kafalı demesin diye, uzaylı demesin diye, kitabı neden kitaptan okuyorsun demesin diye, arkadaşlarım  maillerime çabuk cevap vermediğimden dolayı benimle irtibatlarını kesmesin diye, Alibaba`nın çiftliğindeki hayvanların soyu tütendi ve artık okuyacak şarkı bulamıyorum diye, Tarçın ve arkadaşları çok büyüdü artık onlarla oynanmıyor deye benim acilen "Ayyy telefon " ve ya Smarttt telefon almam lazım..
Çünkü artık benim de "İnsan" olasım geliyor..
Hoş, ben bu gidişle İnsanlık kontenjanı dolar,  beni de almazlarsa ne olacak?...

İyi İnsan olmalar...

13 Şubat 2012

SEVGİ DOLU KALP KURABİYE..



Sevgi: Yaradılanı Yaradandan ötürü sevebilmek..
Sevgi: Sadakat, dürüstlük, mutluluk,
Sevgi: Gururu yenebilmek, nefreti bir damla suda boğabilmek..
Sevgi: Paylaşmak, Fedakarlık..
Sevgi: Merhamet, acıma, göz yaşı..
Sevgi : Uykusuz kalıp beşik sallamak..
Sevgi: Gözlerine bakarken mutlu olabilmek..
Sevgi: Bir bakışta anlamak ..
Sevgi: Acısıyla, tatlısıyla kabullenmek..
Sevgi; Bir omuzda rahatça ağlayabilmek..
Sevgi: Çaresizlikte elinden tutmak..
Sevgi: Derdini kuşkusuz, endişesiz anlata bilmek..
Sevgi: Can demek, can olmak, canan olmaktır....
Sevgi: Küçük kalbin içine kocaman sevgiyi yerleştir bilmek..
Sevgi:  Hayat demek, hayata gülmek, hala nefes aldığını bilmek demektir...



Sevgi; Kocaman iki yüreğe eklenmiş, o yüreklere tutunup sevgi bekleyen,  o sevgide yıkanmak,  o sevgide ısınmak isteyen küçük kalpler de var..
Hep birlikte el-ele verip Küçük Çekirdek Aile olup bir birlerine Sevgiyle kenetlenenler demek....




 Sevgi: Bir kalbiyle eşini , bir kalbiyle bir evladını, bir kalbiyle de öteki evladını seven, fedakar kadın demektir....


 

Sevgi:  Bir kocaman kalpte hala büyütemediği küçük çocuğu saklayıp, onunla koşmak, onunla oynamak, onunla ağlamak, onunla salıncağa binmek, onunla bisiklet sürmek, onunla saklambaç oynamak, onunla küsüp, onunla barışmak,  onunla büyümeyi istememektir...




Yaradandan ötürü sevdiklerimin sevgi günü kutlu olsun... Bu güzel kalpler sizin için...

Kalp Kurabiye

Malzemeler: 

  • 150 gr tereyağı ( oda sıcaklığında yumuşamış)
  • 5 yemek kaşığı pudra şekeri
  • 1 adet yumurta
  • 2 yemek kaşığı mısır nişastası
  • 1 paket vanilya
  • 1 paket kabartma tozu
  • 3-4 yemek kaşığı çekilmiş ceviz ( olmasa da olur isteye bağlı)
  • aldığı kadar un ( yaklaşık 2,5 bardak. azar azar ekleyin çok gelebilir)





Hazırlanması; 

  • Un hariç  tüm malzemeleri derin karıştırma kabına alıyoruz. Biraz un ekleyip spatula yardımıyla karıştırıyoruz. Daha sonra geri kalan unu da yine azar azar ekleyip kulak memesi yumuşaklıgında hamur yoguruyoruz. 
  • Hamuru 5 dakika kadar dinlendiriyoruz..
  • Sonra un serpilmiş düz zeminde hamurdan parçalar alıp çok ince olmayacak kalınlıkta açıyoruz..Hamur çabuk parçalanan hamur o yüzden açarken yavaş yavaş açıyoruz ve sürekli elimizle üstünden bastırarak bozulan yerlerini birleştiriyoruz..
  • Kalp şekilli kalıpla kesiyoruz. ( ben resim için küçük kalp de kestim sizin isteye bağlı )


  • Kalbin sol veya sağ üst köşesinde küçük delik oluşturmak için krem sıkma aletinin yuvarlak ucunu kulandım. Resimde olduğu gibi. Bu delikleri yapmasanız da olur..
  • Kesilmiş kalpleri bozmadan, spatula yardımıyla dikkatlice alıp, yağlı kağıt serilmiş veya hafif yağlanmış tepsiye diziyoruz.
  • Önceden ısıtılmış  180 C fırında ( amerika için bu derece yaklaşık 350 F-dir) 15-20 dakika beyaz kalacak şekilde pişiriyoruz..
  • Dikkat edin çabuk pişiyor kenarları sararmadan alın. Tepsiden hemen almıyoruz cok gevrek oluyor kırılabilir. Biraz sogumasını bekliyoruz daha sonra servis tabagına diziyoruz. 
  • Sonra da afiyetle tüketiyoruz.
Afiyet olsun..









12 Şubat 2012

AMERİKA DOĞUMLU BİR TURK EVLADI: KAĞAN KAYGUSUZ..

 

Evimizin neşesi, mutluluğu, göz bebeği, ilk göz ağrım diye sevecek anne babası..
Yıllar geçecek daha dün doğan çocuk büyüyecek, rüzgarın estiyi yere gidecek..
Adı, soyadı, anne adı, baba adı sorulacak.. Buraya kadar tamam..
Doğum yerin denilecek, cevap soranları şaşırtacak....
Çünkü yer Amerika, Teksas eyaleti, Austin şehir... Yıl 2012 Ocak ayının 16 sı..

Evet, o gün bir türk evladının doğum hikayesinin içinde bende vardım.. Anılarını, heyecanlı dakikalarını, meraklı bekleyişlerin bir şahidi de bendim..
Pazartesi sabah saat 6:00 da çalan telefondan sanırım binde bir kaç kişi hayır haber bekler..
Kalbi atarak, telefona yaklaşırken o bir kaç saniye içinde ne de çok senaryolar üretir insan, fark ettiniz mi?
Telefondaki  Güler  arkadaştı ve komşum Mukaddesin doğumunun başladığını söylüyordu..

 Telefonu kapattım, ah.. eski yıllar dedim içimden..
Dünkü gibi derler ya aynen öyle oldum bende..

13 sene geriye saydım.. Kendi ilk heyecanımı, kendi doğum telaşımı hatırladım..

Bir dakika, peki neden beni aramıştı arkadaş ve neden biz götürecektik onu hastaneye..
Doğru ya, şimdi hatırladım, arkadaşın eşi şehir dışına okul gezisine gitmişti ve de gelmesi en az 2 saati bulurdu..
Arkadaşı aradım, eski bilgin, görüp geçirmiş ama bir az da unutmuş olduğum bilgilerle de olsa arkadaşı teselli etmeye çalıştım..
Yarım saat sonra hastanenin yolunu tuttuk.. Gidiyoruz ama içimde heyecan var ve de geçmiyor.. Gariplik vardı bu işte.. İyide ben değilim ki doğum yapan..
Bir daha kendimi kontrol ettim, sordum soruşturdum, sonunda iç savaşımın sebebini  buldum..
Ayyy...  ben İngilizce bilmiyorum ki.... Tamam kursa gidiyorum... Eskiden başımı sağ ve sol tarafa hareket ettirerek karşılık veriyordum.
Şimdi bir az anlayarak baş istikametimi yukarı ve aşağı pozisyonda hareket ettirme kabiliyetine sahip olacak şekilde çözdüm Allaha şükürler olsun, ama bu doğum, bu hayat memat meselesi, bu gelecek olan bir Türk evladının geleceği, hayatı..
Ya yanlış bir şey söylersek. Ne yapacağız?...
 Allaha tevekkül dedim, aklıma gelebilecek en basit cümleleri kurdum kafamda ve girdik hastanenin kapısından.
Bebek demek zaten akan suların durulması demek, bebek demek her dilin çözülmesi demek..
Kayıt yerine yaklaştım " Baby is coming" dedim sadece, açtılar tüm kapıları, aldılar bizi odaya, başlattılar işlemleri..
Geriye kaldı arkadaşın geciken eşini beklemek..

O anı anlatmak degil, bizzat görmek gerek. Arkadaşın endişesi, heyecanı, 9 ayın bekleyişinin tatlı sonucunu görme merakı, eşinin geç kalma siniri, eşi gelmeden ameliyata alacaklar korkusunu, anne-babasından, kardeşlerinden uzak olmanın verdiyi hüznü gurbet kahramanının gözlerinden okumak mümkündü.. 
Güler arkadaşla bende muhabbeti koyulaştırma adına elimizden geleni yapmaya çalışıyorduk...
Sağ olsun. bu konuda bana da fotoğraf makinem epey yardımcı oluyordu..
2 Saat sonra arkadaşın eşi teşrif etti. Şaşkın ve  de eşinden daha heyecanlı gözüken Baba adayı hanımına küçük teselli verici cümleler kurarak elini tuttu..
Zaten yanında olmak, tüm kalbinle ona destek olduğunu göstermek deyil mi kocanın en önemli görevi..  Hamilelik ve Doğum hariç her yükü  omuzlamak deyil mi.)) 



15 dakika sonra arkadaşı sezeryan için hazırlamaya başladılar.. Bekleyip, bebeyi görecek kadar vaktimiz yok deye biz Güler arkadaşla hastaneden ayrıldık...Zaten en büyük destekçisi olan eşi yanındaydı..

Bebeyi akşam üstü hastane ziyareti yaparken göre bilme şansımız oldu..

Ay.. ne kadar şirin, ay.. ne kadar tatlı, ay.. ne kadar küçük, ne kadar anneye benziyor, ay.. ne güzel kokuyor, ay sen el bebek- gül bebek bakıldığın, yan gelip yattığın, cirit atıp oynadığın yerinden oldun deye mi kaşların çatık, ayyy.. neden ağlıyorsun gazın mı var yoksa?..
Ayyyy ben bir daha dogum yapan arkadaşın yanında gelip, boy boy resim çekip, bu tatlı bücürleri sevmek istemiyorum.. Çünkü böyle giderse 9 ay sonra kendime bir fotografçı aramak zorunda kalacağım ayyy..)))
Çünkü ben bu bebek kokusuna bayılıyorum, geceleri uykusuz kalmak istiyorum, yamuk yumuk yürüyüp, düzensiz cümleler kurarak, kendini sevdiren küçük yaratıkları sevmeye doyamıyorum...

Evet artık  26 gündür ki annesinin tatlısı, babasının soy adının taşıyıcısı, esmer tenli,  ilk bakıldığında evet bir delikanlı denilecek kadar erkeksi duruşa sahip Kağan aramızda..
Annesinin heyecanla, mutlulukla, hatta ocak ayının 16 da degil, 19 da olacak olan doğumu erkene getirecek kadar yorulup, özenle hazırladığı odasındaki beşiğinde sefa sürerek, etrafında olup bitenleri çözme aşamasında..
Yakışıklım, tatlım, aramıza hoş geldin. Rabbim analı babalı etsin, hayırlı, sağlıklı, mutlu, huzurlu, vatana, dine, millete hayırlı evlat etsin..
Amin..!


Şimdi de sıra Annesinin Kağan için gurbet elde, ailesinden uzak, kendi çabalarıyla hazırladığı hazırlıklar...



















 Tüm hazırlıklar harika, güzel, şahane. Benim en çok hoşum giden eşinin hazırladığı sertifika. Ay gülmekten
kendimi alamadım sertifikayı görünce.. Hele sözleri, imza tek kelimeyle süper fikirdi.. Yeni baba adaylarına duyurulur..





Sizinde arkadaş gibi bebek çantası taşımak istememe gibi bir takıntınız varsa o zaman böyle harika, dıştan normal çanta gibi gözüken , ama içi bol cepli çanta alabilirsiniz.




Bu da kısa günün karı deyelim.  Uzun zamandır arayıp bulamadığım küçük süs mandallarını Güler arkadaş bana almıştı..  Verme zamanı da bir dogum sırası, hastane odasında nasip olmuştu..
Teşekkürler Gülercim, en kıza zamanda bu güzel hediyeyle süslenmiş çay sofrasında buluşuruz..



8 Şubat 2012

AYÇİÇEK SALATASI ve ya GÜNEBAKAN GÖRÜNÜMLÜ TAVUKLU SALATA





Türkçe: Ayçiçek, Günebakan, Gündöndü, 
Azerice: Günebaxan, Ayçiçeyi,
Rusçada: Podsolnecnik, Podsolnuxi,
İngilizcede: Sunflower.. deye bilinen, Rabbimin Cemil isminin bir tecellisi olan bu güzelim çiçeğin dillere destan, beni canı gönülden etkileyen küçük hikayesini okumak ister misini...

Bir varmış bir yokmuş.
Bahçenin birinde güneşe sevdalı bir Gündöndü yaşarmış..
Onun dibinde de gündöndüye sevdalı bir Sarmaşık. .
Gündöndü`nün gövdesine sımsıkı sarılır, yüzünü ona dönsün onu sevsin diye umutla beklermiş sarmaşık..
Gündöndü ise her sabah güneş doğduğunda yüzünü sevda ile göğe çevirip, hayran hayran güneşi seyredermiş..
Sarmaşıkçık çaresiz daha bir sıkı sarılırmış gündöndüye..
Ama nafile, gündöndünün aklı güneşte..
Akşam olup da güneş battığında, sevdiğini yitiren gündöndü boynunu büker içine kapanır kalırmış üzüntüden..
Sarmaşık daha sıkı daha sıkı yapışırmış o zaman gündöndüye..
Gel gelelim sabah olduğunda gündöndünün yüzünü kendisine çevirmeyeceğini, güneşle gündöndünün arasına giremeyeceğini bir daha anlamış.
Ama bir sabah minik Sarmaşık uyanınca ne görsün.
İlk defa sevgili gündöndüsünün yüzü güneşe değil kendine dönük..
Sevinçten az kalsın çığlık atacakmış ki, gündöndüsünün öldüğünü anlamış. .
Çünkü sarmaşık sevdiğinin yüzünü kendisine çevirmek için onun gövdesine sarıldıkça,yavaş yavaş onu boğduğunu öldürdüğünü hiç fark etmemiş.
Gündöndü ölünce sarmaşığın sarılacağı bir şey kalmamış..
Zamanla oda sararıp solmuş..
Sonra çiftçinin biri gelmiş ikisini de bir kenara koparıp gitmiş..




Sevmek mi güzel ? Sevilmek mi ? Karşılıksız sevgi nasıl ?
Kısacası : Seven sen, sevdiren sen, sevilen sen olmalısın.
Varken unutulmayacak, yokken sürekli hatırlanmalısın....
Bir Gündöndü gibi aşkı doya doya yaşamalısın,
Bir sarmaşık gibi sevilmesen bile sevmelisin...

İsmi Ayçiçek salatası olsa da içinde ayçiçekten hiç eser yok..
Sade tavuk salatası ama ayçiçek görünümlü.. Bu deseni evde yapılan her salataya uygulaya bilirsiniz.
Çekirdekleri çıkarılmış hazır zeytin konservesi ve uzun kutuda kırılmadan dizili duran patates cipsi bu işi sizin için kolaylaştıracak..



Şimdi de buyurun tarife...

Malzemeler: 

  • 2 adet haşlanmış tavuk göğsü
  • 2 adet patates
  • 1 adet salatalık
  • 2 adet havuç
  • 1 küçük konserve kutusu mısır
  • 1 küçük konserve kutusu bezelye
  • 1adet sivri biber
  • 1 adet kırmızı biber ( acı olmayan)
  • 1-2 yemek kaşığı yoğurt
  • 2 yemek kaşığı mayonez (az gelirse ekleyebilirsiniz) 
  • yarım demet dereotu
  • yarım demet maydanoz
  • tuz
  • karabiber
 Süslemek için: 
  • 1 küçük konserve kutusu çekirdekleri çıkarılmış siyah zeytin
  • 1 kutu patates cipsi ( yalnız dikkat edin uzun kutuda satılan olsun içinde tane tane olmalı cipsler kırılmış olmamalı)



Hazırlanması: 

  • İlk önce tavuk göğsünü  haşlıyoruz ve didikleyip tuz karabiberle harmanlıyoruz.
  • Patatesi haşlıyoruz, kabuklarını soyup küp küp doğruyoruz..
  • Diger taraftan salatalıgı, biberleri, yeşillikleri yıkayıp küçük küçük doğruyoruz.
  • Havuçları rendeleye bilirsiniz ve ya bir az haşlayıp küçük küpler halinde doğrayabilirsiniz. 
  • Konserve mısır, bezelyeyi açıp süzgeçte konserve kokusu gitsin deye yıkayıp suyunu iyice süzdürüyoruz.
  • Tüm malzemeleri karıştırıyoruz, yoğurt, mayonez tuz, karabiber ekleyip bir daha karıştırıyoruz.
  • Hazır olan salatayı servis yapacağımız tabağa yayıyoruz. 
  •  

  • Çekirdekleri çıkarılmış zeytinleri 4 yere bölüyoruz ve salatanın üzerine yanlardan ortaya doğru diziyoruz. 
  • Salatanın altta kalan kısmı gözükmeyecek şekilde zeytinle kapatıyoruz salatanın üstünü. 
  • Buzdolabına koyuyoruz en az 2 saat kadar buzdolabında bekletiyoruz, tatlar iyice bir birine karışsın deye.
  • Servis etmeden 15 dakika önce tabağın kenarlarına cipsi yan yan dizip, servis yapıyoruz.

Not; Cipsler salatanın suyunda çabuk eriyor, o yüzden cipsleri salatayı servis etmeden 15 dakika önce dizmemiz daha maslahatlıdır.

Afiyet olsun.!


 
 Bu resmi geçen sene fotoğraf kursunda karanlık  bir odada güçlü ışık yansımasında çekmiştim.





6 Şubat 2012

Mutluluk sebebimiz Kar :)



Bana ne, bende istiyorum... Herkesin kar resimleri var, bende istiyorum..
Kar istiyorum, kartopu oynamak istiyorum..


Gezerken karın üstünde hışır hışır ses çıkaran ayak seslerimi duymak istiyorum...
Gelin gibi beyaz elbise giymiş ağacı silkeleyip, üzerime bolca kar yağdırıp , kardan kız olmak istiyorum...

Sırt üstü kara yatıp gökyüzüne baktığımda, aşağıya doğru yağan lapa-lapa karın yüzümü kaplamasını istiyorum..
Soğuktan donan yüzümü, pembe, yeşil, turuncu çizgili şapkamı kaşlarımın üstüne çekerek, aynı desenli atkımı gözlerimin altına kadar kapatarak sıcak nefesimle ısıtmak istiyorum, sadece gözlerim gözüksün istiyorum...

Kardan adam yapıp, başına çöp kovası, kollarına ağaç dalları, burnuna havuç, küçük taşlardan göz koyup, yanında durup sırıtarak resim çektirmek istiyorum...
Evin bacasından sallanan buzları çatır çatır sopayla kırmak istiyorum..
Ve o buzları alıp, ninemler görmeden dondurma gibi yemek istiyorum..

Eldivensiz kartopu yapıp birine atmak, sonrada elimin yanarcasına sızlayıp, kıpkırmızı olmasını istiyorum..


Donarak eve gelip, kızaran elimi sobanın sıcağında ısıtırken elim acısın istiyorum..
"Ah, sana dedik demi eldiven tak eline deli kız, söz dinlemiyorsun, sen çok yaramazsın" diye tembihlesin istiyorum ninem, teyzem...

Sıcak yüzümü ısıtınca, burnumdan akan suyu kazağımın bir sağ koluna, bir de sol koluna silmek istiyorum..))
Sıcacık çorba içip, soba üstünde patlayan kestaneleri elim yanarak ayıklayıp yemek istiyorum...

Sonra da sırtımı sobaya verip başımı sürekli sobanın yanında duran küçük tombul yastığa koyup, yarım kalan masal kitabıma dalıp giderken " Bu yanık kokusu nereden geliyor? Tabi ya.. bu akılsız kitaba dalmış arkadan hırkası yanacak kadar ısınmış haberi yok.. Kız kalkkkk....." diye birinin beni dürtünce, gerçekten de sırtımın yandığını fark edip " Allahhhhh" diye yerimden fırlayıp kalkmak istiyorum...

Başımı cama yaslayıp, beyaz karda dalıp giden düşlerimi: liseyi bitirme telaşımı, universiteye kabul heyecanımı, beyaz atlı prens hayalimi, kaç kızım, kaç oglum olur acabalı merakımı  istiyorum...

Ben bu gün tertemiz duygulu, saf niyetli, mutlu, huzurlu gelecek düşleyen, pembe hayaller kuran çocukluğumu istiyorum..
Yeniden başlamak istiyorum hayata..
Kar gibi tertemiz, günahsız olmak istiyorum...
Karlı resimler çekmek istiyorum...
Of ya ben bu gün ağlamak istiyorummm....

 
2011 şubat ayının 4 de yagan kar kadar da olsa kar yagsın istiyorum Austine..









✿Mutfak Dili ✿ © Ocak-2015. Destek-Blogger

Blog design-Tasarım-GÜL TASARİM