31 Aralık 2011

2011-DEN....2012-YE...GİDECEK OLANLARA DUYURULUR!



Biletinizi unutmayın!
Yanınıza su da alın!
Yiyecek götürmek serbest
Kontrol edilmeyecek!
Elbisede son moda önemli deyil,
Sana ne yakışırsa giyin.


Hava durumuna bak 
Yağmura karşı tedbirini al!
Gece alacağın ilacı unutma!
Göz damlası kullanıyorsan sakın ihmal etme.

Bunlar tamamsa asıl olanları sayıyorum..
Vedalaş çiçek açmayan umutlarınla
Vedalaş acılarınla, hüzünlerinle, sıkıntılarınla..
Vedalaş beklenmedik gelen misafirlerle..

Sakın alma yanına hüzün, keder, dert, acı...
Agırlık yapar bilirsin....
Dua al yanına bolca...
Umut al, sevinç al, hedefler al yanına...
Eski hatalara bir daha dönmemek üzere tövbe ederek,
Yanlışlara düşmeyeceğine söz vererek,
Akıllı, uslu olacağına yemin ederek,
Yürü, arkana bakmadan, keşke demeden..
Çünkü keşkenin eskilere faydası yok..


2012 Yılı herkese ve tüm dünyaya hayırlı olsun.  Barış, mutluluk, sevgi yılı olsun. 
Rabbim duaları kabul etsin, dilekler gerçek olsun, sağlık olsun...
Benimde bu resimdeki gibi dağ başında bir evim olsun,..))

2012 Yılında evlenmek isteyen, nişan takmak isteyen, hayatına dair önemli kararlar almak isteyenler!
Sakın  2012 yılının 12-ci ayının  12-sini kaçırmasın....
Çünkü tarih bir daha böyle denk gelmeyecek....
Yani bir daha 12/12/2012  olmayacak....
Ben olsam kaçırmazdım...)))
Belli olmaz belki de kaçırmam..)))
İyi Seneler!

17 Aralık 2011

ÇIKOLATALI ÇİLEK+ 10 GÜNLÜK TATİL



Yarın Yolcuyuz..
Karar verdim,
Gidiyorum...
Çıkıyorum daglara,
Alıyorum SIKINTI isimli kan davalımı da yanıma, gidiyoruz..
Artık kim öle kim kala...  Yoksa bu böyle gitmez..

Bu günden itibaren Amerika da okullar iki haftalık tatil sürecine girdi. Bunu nasıl değerlendiririz diye düşünürken arkadaşlar sağ olsun nasıl yapmışlar bilmiyorum, Amerikada internet ve telefon çekmeyen bir dağ  başı bulmuşlar tatil için.
Yaaaa.. burda demiştim korkulur bu türklerden ..)))
Allem edip, gallem yapıp cağımızın hastalığından bizi 10 gün de olsa uzak tutup, dinlenmemizi sağlayacaklar..))
Artık internetin zarar ve faydalarını öğrenir, telefonun sessizligine hayret ederim.. 

Nasipse yarın Sıkıntımı ( yani kan davalımı) yanıma alıp daga çıkıyorum. Anlaştık onunla da, oturup konuşacağız ben ona Osmanlı tokatı atmadan önce.. Hem tokat atsan ne olacak, tokatın işe yaradığı daha görülmedi ki, Osmanlı tokatı bile olsa... 
Derdi neymiş SIKINTIMIN, niye gelmiş,  ne istiyormuş benim bıkkın, yorgun, kendine güvensiz, yılların yıprattığı ruhumdan, gönlümden, nefsimden...


 

 Bunları da  düşündüm,  davalım olan SIKINTI sözümü dinler sessizce çıkar giderse, kendini vurursa daglara bir şey demem...

Yok eğer dinlemezse beni, en kısa yoldan çaresine bakarım.
Mesela: dagdan aşagıya yuvarlayabilirim, dere bulup atabilirim, yakıp külünü rüzgara savurabilirim,..
Amanın.... son zamanlarda çok Amerikan filimi izledim galiba...
Ama.. ama..ama.. Ben masumum, filimlerin hepsi romantik komedi tadında filimlerdi..))
 EEE...Demek ki neymiş ask şakaya gelmezmiş.. Bilinç altına kötü düşünceler de yüklüyormuş..

Bir gün pisikolok olursam diye bir kenara not etmem lazım bunu...
Zaten gidişata bakılırsa  Sıkıntı isimli kan davalım beni ya erdirecek Ermiş edecek, ya delirtecek Mecnun edecek, yada Pisikolok yapıp köşeyi döndürecek..))) Ne de olsa ortalıkta pisikologu zengin edecek çokkk akıllı var çokkkk..))))

Evet, yarın 10 günlük tatile yolcuyum. İnşallah üzerimdeki yorgunlugu, sıkıntıları atmış olarak,  doğanın temiz havasını  şehir kirinden paslanmış kapasite hacminden büyük beynime, sineme depolayarak ( hacmi büyük çünkü çok yükü çektiler içlerine hala dolmadılar, yalnız çok fazla hava yükleme, taşmaya az kaldı ), makinemin 8 GB hafızasına da en güzel resimleri yüklemiş olarak dönerim...


Gidip dönememek,  Dönüp görememek var..
Gönül dostlarımdan helallik istiyorum ve ben tüm hakkımı helal ediyorum.
İyi ki buradayım, iyi ki sizi tanımışım, duygumu, sevgimi, sevincimi, acizane yaptıklarımı bir çokları beyenmese de sizinle paylaşa biliyorum..
Yazılan tüm yorumlar için her kese teşekkür ediyorum,  3 dakikada yaptığım Çikolatalı Çilege buyurun diyorum..
Az gözüke bilir ama,  Allah rızası, Şükür, Sevgi, Paylaşım her nimeti artırır hemde çok... Merak etmeyin...
Her şey gönlünüzce olsun...




Çikolatalı Çilek Tarifi; 


Malzemeler; 

  • Çilek
  • Çikolata ( eritmeye uygun)
  • İsteye göre ceviz, yeşil fıstık, hindistan cevizi, diger pasta süsleri..






Hazırlanması: 

Çikolata benmari eritilir.
Şöyle ki:  Çikolatalar küçük parçalara bölünür sıcağa dayalı kaseye koyulur.
Ocağa kaseyi üzerine kapak gibi oturtula bileceğimiz tencere yada yumurta kaynatmak için kullandığımız küçük derin kaba 1 bardak su eklenir ve kaynatılır.
Çikolata dolu kaseyi su kaynayan kabın üzerine koyuyoruz aynı kapak gibi örtüyoruz. Dikkat ediyoruz kase  suya temas edecek ama kabın dibine dokunmayacak, yoksa çatlar.

Çikolataları eriyinceye kadar yavaş yavaş kaşıkla karıştırıyoruz. Koyu olursa yarım kaşık süt ilave edebilirsiniz (ben unuttum).
Çikolata eriyince ocağı söndürüyoruz ve çileklerin her tarafını teker teker çikolataya batırıyoruz. (Bu işlemi çileklerin arkasına çöp takarak yaparsanız daha kolay olur.)
Çikolataya batırdıktan sonra da her tarafını ister ceviz, hindistan cevizine, fıstığa, diger süslere bulayıp tabağa diziyoruz. Soğuyunca afiyetle yiyoruz.

Afiyet olsun !

Not; Çikolataları kolay eritmek için ve sürekli sıcak tutmak için özel kaplar var ismi Chocolate Founde diye.
İnternetten bakıp araştıra bilirsiniz. İşinizi epey hafifletir..



16 Aralık 2011

SİNİR EDİCİ KÜÇÜK SEBEPLER...YA BÜYÜRSE ???



Bu aralar kan davalım peşimde...
 Oysa uzun zamandır kaybettirmiştim izimi..
Nerden aldıysa adresimi yine buldu beni..
Tanıştırayım kan davalım   SIKINTI...
Alacagı - sağ elimin tersiyle atılacak Osmanlı Tokatı...


Başında oturmak zevkli geliyor bilgisayarın
Klavyeye dokununca unutuyorum yazdıklarımı
Niye kaybolur düşündüklerim
Başlıksız yazmak gerek aslında yazıları..


Canım sıkkın bu aralar...
Niye mi
Baksanıza bir yukarıda davalım...
Bir altında yazamadığım iki satır..
Başladım, sildim, yazamadım..
Bak bu kadar basit bir sebebe canım sıkılıyor..

Büyümek istemediğim ama elimde olmadan büyüyen yaşım gibi büyüyor bunlar..
Gidermek için bildiklerimi de yapamamak sıkıyor canımı...

Sorunlar değişmez bütün sorunlar aynıdır
Oluruna bırak her neyse geçer
Hayata zulmedip üzülmeye mi değer
Gün doğsun hele bir üzülmeye mi değer
Üzülmeye mi değer oluruna bırak... demek istiyorum şarkı sözünde denildiği gibi...
Ama yok elde var sıfır..

Canım sıkkın ..
Hatta bir sıkımlık kaldı aynı bu diş macunu gibi...


Küçük sebepler gibi duruyorlar ama,
Baksana ne kadar büyükler..

Kiraz reçelimden sadece bir kaşık kalmış diye canım sıkılıyor...
Yaza kadar bekleyemem ki, bir daha yapmak için
Yaza ne kadar var biliyor musun ooooo ohhhh....



Güneşin evime süzülen kızılımsı rengini doyasıya izlemek isterken birisinin ışığı açarak " İyice akşam olmuş yaaa niye karanlıkta oturuyorsunuz?  Kapatın şu çamları da.. " demesi yok mu..



Defalarca silmeme rağmen hala oluşan lekelere gel de sinir olma..



  Yatağının başucunda, kulağında kulaklık, tam şarjlı olarak her gün eşimi bekleyen Acer isimli kumamı görünce " Aldırma gönül" deyememek var ya...))



Bir haftadır çekyatın önünde düzenlenmeyi bekleyen defter kitap " Tembel öğrenci"  reyonu der gibi..



 Ütüye çekilmeyi bekleyen çamaşırların bana uyumsuz renk dizilişinden başka bir his vermemesi...



 Dağınık çantamdan istediğim anda telefonu, anahtarı bulma yarışması...
E bir zahmet düzenlesen diyorum ha... 





Hepsinin onuncu sayfasına kadar gelinmiş ve arasına konulmuş kitap aralıklarına bakılırsa toplamda 40 sayfa okunmuş...
 Bu vesileyle arkadaşımıza sonunculuk ödülünü layık görüyoruz ve kendisini dünyada görülmemiş bu başarıdan dolayı tebrik ediyoruz ......



Yapılacak bir sürü işi varken, battaniyeye sarılıp tembelliğin tadını çıkaran nefsime "Ah Nefsim" diye sessizce bağırınca, Nefsimin bana 
Değmen benim gamlı yaşlı gönlüme 
Garip kaldım şimdi gurbet ellerde 

Çok ağladım Mecnun gibi çöllerde 
Ayrıldım, ayrıldım, ayrıldım oyyy" diye salya-sümük ağlamasına kıyamadığım için kızıyorum kendime..





 Çok özendiğim, sevdiğim telefonun camındaki çatlağı görünce.. "Git, sende git bende alırım senin yerine bir Ayyyfoonnn görürsün" deyerek onu iyice çatlatamadığım için üzülüyorum..



Ve en acısı da bu sıkıntılardan kurtulmak için içilecek ilacın şişede sadece bir tane kalması...
Sıkıntı değilde nedir?..



Mutlu musun kan davalım..
Bak yine Sinir ettin beni..
Şimdi, beni iyi dinle sana adam gibi söylüyorum çık git, ben sana sag elimin tersiyle bir Osmanlı tokatı atmadan.....
Ama hemen git. yoksa...

15 Aralık 2011

KABAK, BALKABAĞI, BORANI TATLISI



Türkcede Kabak, Bal kabağı diye bilinen lifi bol olan bu meyvanın adı Azericede Boranıdır.

Google`da Borani diye arayınca karşıma Borani isimli ıspanakla yapılan yemek çıktı çok şaşırdım. 
Azerice de Kabak Borani deyil, Boranı diye yazılır ve hiç tatlısı yapılmaz.
Cözleme yapılır ismine Kete denilir, Pilavı yapılır turuncu-turuncu, Pıtlama yapılır anneannemin meşhur yemeyi.
Anneannem kabak mevsiminde evde bundan başka yemek yapmaz desem yalan demiş olmam.
Geçenlerde memleketi arayıp hal hatır sorunca " Ne olsun yemek yiyoruz hemde Pıtlama " dediler.
Bende " Ay... çok özledim orda olmak isterdim" dedim.

 Dayımın " Ya ne demezsin hiç tavsiye etmem. Ninen bize tam bir haftadır Pıtlama yediriyor. Bir gün daha devam ederse içimiz dışımıza pıtlayacak haberin olsun. " diye espriyi patlattı.
Tabi ben bu espriye hala hatırlayınca çok gülüyorum ama, o anda içimden " Ah... benim gibi bir gurbet kuşuna degil bir hafta, bir ay Pıtlama yapsalar itiraz etmem her halde" diye geçirdim.

Pıtlama sadece bizim Şirvan yöresinde yapılır.
Belkide hiç o yöreye de ait degil sadece benim anneannemin özel menüsüdür çünkü nerdeyse hiç kimseden bu isimde yemek duymadım...))
Duymadım, tadını da tarif edemem, söz kabak mevsimi bitmeden yapar yayınlarım tarifi sizlerde yapar yersiniz o zaman benim agız tadımın kötü olmadığını görürsünüz.
Tatlı tadında, muhallebi kıvamında, yemek adında Pıtlama. ( ne güzel tanımladım ya anneannem duysa keşke..))

Kabak tatlısını tanıdığımdan, tattığımdan bu yana çok ama çok seviyorum. Canım kolay, pratik tatlı çekiyorsa evde de kabak varsa hiç üşenmem. Sadece 20 dakikada hazır olan bu tatlı  bence tatlı degil lokum..
Bu arada 40 dakikaya hazır olan  Patlıcan yemeğinden sonra 20 dakikaya da tatlı yaptık mı 3 dakikaya az kaldı...))

Bu tarifi hiç ölcüye göre yapmadım.
Kabakları teraziyle tartmadım, şekeri bardakla ölçmedim. Kabağa baktım, şekeri istediğim kadar ekledim.
Bazen çok şekerli oldu, tam benim istediğim gibi bazen az şekerli oldu tam da orta şekerli kahve tercihi olanlar için yoksa olmadı degil illaki oldu hemde güzel oldu.

Ben blog kuralını bozmuyorum ölcü yazıyorum. Evinde terazi olmayanlarda. kabağı poşete koyup düşünce kararına göre kilosunu ölçmelerini tavsiye ediyorum.
Merak etmeyin kabak mevsimi bitmeden bolca yapar kıvamı yakalarsınız. Tam öğrendim derken kabak mevsimi biter gelen seneye kadar hasretle beklersiniz...))
Biliyorum çok fenayım...)))



 Malzemeler: 

  • 1 kg Balkabagı ( boranı)
  • 8 yemek kaşığı şeker( az şekerli isterseniz az ekleyin)
  • 5 yemek kaşığı su 

Süslemek için:

  • Çekilmiş ceviz ( qoz)
  • Hindistan cevizi ( kakos)


Hazırlanması: 

  • Kabağın kabukları soyulur, çekirdekli kısmı temizlenir. Bir az büyük küp şekilde doğranır. 
  • Tencereye dizilir, şeker serpilir her tarafına. 15 dakika kadar bekletilir. ( ben bekletmiyorum ama bekletince sulanır iyi olur) 
  • Su eklenir,tencerenin kapağı kapatılır kısık ateşte kabaklar yumuşayıncaya kadar pişirilir. 
  • Hazır olunca tek tek tabağa alınır ( ezilmemesi için) üzerine ceviz ve hindistan cevizi serpilir.
  • Tercihe göre kaymak veya vanilyalı dondurmayla ikram edilebilir.. 

Afiyet olsun!

 NOT; 10 dakikada hazır olur inşallah bazı bal kabağı sert oluyor biraz inat ediyor pişmeye.
Ben çatalla kontrol ediyorum yumuşamışsa alıyorum ocaktan.


14 Aralık 2011

SADE PATLICAN YEMEĞİ



Bir yemek düşün sadece 40 dakikada hazır olacak.
Hatta belki daha az zamanda..
Oktay Ustanın 3 dakika menülerini düşünüyorum.  Her defa "Yeşil Elma" yı izledikten sonra, kesin bu 3 dakikalardan birini denemem lazım diyerek arşive pek çok tarif biriktirdim.
Şimdilik 40 dakikadan başladık ama söz önümüzdeki günlerde bu dakikaları azaltma çabalarımız sürecek...)))

Yemek sade ve pratik olduğu için çalışan, ya da benim gibi saatlerce bilgisayarda filim izleyen, veya site-site gezerek gönül dostlarının yaptıklarına " Ayy ne güzel tarifler var" deyerek. çocukların okuldan gelmesine sadece1 saat kala mutfağa girip " Ne yapsam acaba?"  diye kara-kara düşünenler için acilen önere bilirim..))
 Yani ilk 40 dakika yemek, son 20 dakika yanına ya pilav ya da sadece salata, yoğurt hazırlamakla geçerse başardık demektir.

İşte tarif


Malzemeler;

  • 3 adet büyük boy patlıcan
  • 1 adet orta boy soğan
  • 2 adet domates ve ya 1 yemek kaşığı domates salçası
  • 5 yemek kaşığı Sıvı yağ
  • Tuz, Karabiber
  • Kuru nane


Hazırlanması;

  • Patlıcanların kabukları  alacalı ( zebra deseninde yani) soyulur, küçük küçük doğranır.
  • Derin bir kapa su doldurulur ve suya 1 yemek kaşığı tuz eklenip karıştırıl .
  • Tuzlu suya doğradığımız patlıcanlar ekleyip 5 dakika bekletilir.
  • Tencereye yağ eklenip ısıtılır.
  • Soğanlar ince, küçük şekilde doğranır ve ısınan yağa ilave edilir, 5 dakika kısık ateşte kavrulur. 
  • Domates rendelenir, kavrulan soğana eklenir, 5 dakika soğanla birlikte kavrulur. ( domates yoksa 1 yemek kaşığı domates salçası eklenir)

İlk 15 dakika bitti...)) 
Geri kalan 25 dakiki..

  • Patlıcanların tuzlu suyu süzülür
  • Patlıcanlardan bölüm bölüm alıp avucumuzda iyice suyunu sıkarak, yağ ve domatesli kavurmaya ekliyoruz.
  • Karıştırıyoruz, tuz, karabiber, nane kurusu ekliyoruz. 
  • Atesini kısarak, kendi suyunu salıp, hafif  de sulu kalıncaya kadar kavuruyoruz. Bu da yaklaşık 25 dakika sürüyor.
  • 40 dakika sonra patlıcanlı yemek hazır demektir.
Afiyet olsun!

9 Aralık 2011

HAMSİ KUŞU VE HAMSİ KIZARTMASI ( Karadeniz mutfağı)



Hamsi başlıgı olsun karadeniz fıkrası olmasın asla kabul etmiyorum.. 
Sırada önce fıkra sonra tarif..


Trende, Karadenizlinin biri hamsileri yer ama kafalarını özel bir torbaya yerleştirir. Kayserili dayanamayıp sorar :
“Niye hamsi kafalarını çöpe atmıyorsun da saklıyorsun?”
“Hemşerum! Hamsi kafası ilaçtur, Yiyenlere akıl verur.”
Kayserili inanır. Birkaç tane satın alır, yemeye başlar.
Beş kafaya beş milyon lira vermiştir, ama aklında bir değişiklik olmamıştır. “Acaba az mı yedim?” diye düşünmeye başlamıştır.
“Al beş milyon daha, ver beş kafa!”
“Hemşerum ye bunları da akıllanmaya başla!”
Kayserili onları da yer, ancak aklında bir değişiklik olmaz :
“Yahu, sen beni kandırdın, hamsinin fiyatının iki katına bana hamsi kafası sattın!”
“Tamam hemşerum; bak akıllanmaya başladun!” 


Aslında Karadeniz geliniğim güya, gel gör ki bu güne kadar hamsi dışında evde karadeniz yemeyi pişmedi. 
Sebep benim Karadeniz mutfağını sevmemem değil, asıl sebep evin reisinin evde sert poyraz estirme dışında pek lazlara çekmemesi.


Bu güne kadar bizim mutfakta ne karalahana dolması pişti, ne de mısır unlu kuymak kavruldu. 
Ne arandı, ne soruldu, ne de özlendi....
Yaz Poyrazı hafif esince, bende sesimi çıkarmadan bildiğim yemekleri pişirdim zamanla.


Gecenlerde yıllardır pek sessiz esmeyen, ama sessiz esiyor gibi gözüken Poyraz biraz daha şiddetli esip, Bakü poyrazının sesini kesince, Karadeniz Hamsisi Okyanus ötesine kadar gelip, tavaya girmeyi başardı. 


İş başa düşmüştü, ben yemesem de mecburen yapacaktım. Ne yapsam ne etsem diye düşününce yıllar önce bizim poyrazın severek izlediği karadeniz dizisi vardı " Fırtına" onlarında favori yemeyi vardı "Hamsi Kuşu" diye..

Hep aklımdaydı bu hamsi kuşu.. O yüzden hamsinin bir azını kuş edip uçurdum, birazını da sadece mısır unuyla kızarttım. 


Bunu yaparken hamsiye öyle bir işlem yaptım ki sanırım ömründe bu kadar zorluğu bir arada görmemişti..  Kuyruğu üzerinde olan balığın ( pardon hamsi balık degildi demi...)))) hala canlana bilme duygusu beni korkuttuğu için hamside ne baş kaldı ne de kuyruk. Hamsiyi öğle bir temizledim ki Trabzonlu hamsi oldu Amerikalı Lady ..))


Balık burcuyum sözde balık denilince beş kere düşünürüm..
Balık cinsinden sadece Ak balık (tatlı su balıgı) denilen bir çeşit var Azerbaycan da çok bulunur, onu severim bir de Tilapia denilen ( Tilapia - Anavatanı Afrika olan bir tür tatlı su balığı)   balık türü ( onunla da Amerika da tanıştım)  var onu severim. 
 Seçimim Tatlı su balığından yana olduğu için kendimde bu kadar tatlı ve sevimliğimdir...))


Evet ne yaptım bizim hamsilere, bir az Hamsi kuşu yaptım, bir az kızarttım demiştim. Tadını bilemedim, hamsi amerikanlı lady olsa da gönlümü feth edemedi.  Bizim evin Poyrazı da tüm yemeklerde olduğu gibi tavrını bozmayıp hamsiye bile " Eh işte" tepkisi verince hamsiyi bir daha ne zaman yaparım bilmiyorum.

Gün olurda gelinim ogluma" Annenin kocaman sitesi var ama bir hamsi tarifi bile yok" dememesi için, kızıma da eşi " Annen bile bilmiyormuş baksana hiç sitede tarif yok" diyerek kızımı üzmemesi için tarifi  sitede yayınlıyorum ve arşivin en derin sularına gömüyorum ve uzun süre de yapmıyorum, Poyraz ne kadar sert eserse essin  ...))))



Hamsi kızartması tarifi; 

Malzemeler; 

  • Hamsi 
  • Mısır unu
  • Tuz, karabiber
  • Kızartmak için sıvı yağ



Hazırlanması; 

Hamsinin başı ve kuyruğu kesilir. Kılcık ve iç kısım temizlenir. Yıkanır tuz ve karabiber serpilip her tarafına. 
Teker teker mısır ununa bulanır, kızgın yağda kızartılır. 
Karışık salata veya soğan sumak karışımıyla yenilir. 

Afiyet olsun! 







Hamsi Kuşunun tarifi; 

Malzemeler ; 
  •  Hamsi balığı 
  • 1 adet kuru soğan ( taze yeşil soğanda olur)
  • maydanoz
  • tuz, karabiber
  • 1 adet yumurta 
  • mısır unu
  • kızartmak için sıvı yağ
  • sumak ( soğanla karıştırıp meze yapmak için)


Hazırlanması; 
  • Soğanın yarısı küçük küçük doğranır. Maydanoz ince ince kıyılır hafif tuz serilip soğanla birlikte karıştırılır.   
  • Hamsinin baş kısmı ve kuyruk kısmı kesilir, kılcık, mide, bağırsak bölümü çıkarılır, iyice yıkanır.
  • Tuz, karabiber serpilir hamsilere. 
  • Yumurta çırpılır derin bir kapta. Başka bir tabağa mısır unu dökülür.
  • Sonra 1 tane hamsi alınır üzerine soğanlı maydanozlu karışımdan koyulur, diger 1 tane hamsi onun üzerine kapatılır.  Dikkatli bir şekilde önce mısır ununa sonra  çırpılmış yumurtaya bulanır kızgın yağda her iki tarafı kızartılır.  ( ben bir kaç tanesini yumurtaya buladıktan sonra bir daha mısır unun buladım daha iyi oldu)
  • Soğanın diger yarısı ince doğranır, sumak serpilir. Kızarmış hamsi kuşları soğanlı sumaklı karışımla servis edilir.

Afiyet olsun!


6 Aralık 2011

Mutfak Dili`nin Evde Sinema Keyfi - 1





Filim izlemeyi çok seviyorum, çocuklugumdan kalma bir alışkanlık olarak. 
Hep özlüyorum sinemaya gitmeyi..
Dışarıda soguk hava, sıcak sinema salonu ve romatik komedi tadında bir filim....
Amerikada sinema var hemde çok güzel ama benimle romantik, drama, komedi tadında filim izleyecek kafa dengi arkadaşım olmadığı için sinemayı mecburen eve taşıdım...
Her gün olmasa da haftada en az 3 tane İngilizce filim izliyorum.


Kocaman bahanem var elbette.... Dil öğrenmek için izliyorum...
Yakında romantik, komedi, dram, macera, dedektif konuların bir arada
oldugu filim yayına çıkarsa bilin ki, o filimin yapım ve yönetmeni benim...
Çünkü bu konuların hepsini bir araya toplayan kafadan çatlak yönetmen ancak ben olabilirim...)))


Evet....
Son filimler içinde en çok begendiğim, üzüntüyü, sevinci bir arada yaşatan filimdi
My name is Khan..

 Bu filimi ben böyle anlatırım:
Basarı
Azim
Yilmamak, Usanmamak,
İnsan ne olursa olsun başarır Allahın izni dairesinde...
Filimi izlerken gözyaşlarımı tutamadım.
Filim tam 3 gün aklımdan çıkmadı ki, hala aklımda..
Düşündürücü ve karar vermek için hala gec degil dedirten bir filim..



Filmin yönetmeni Karan Johar "11 senelik yönetmenliğim boyunca, böylesine değişik olmanın tecrübesini hissetmedim" diyor..


Ayrıca  baş rol oyuncusu Shahrukh Khan'da şu şekilde konuştu:"Film, kabiliyetsiz(hasta) bir adamın sakatlığa, güçsüzlüğe karşı yaptığı savaşını anlatmıyor. Hasta adamın, tüm dünyada olan Terör, Savaş, Nefref ve Düşmanlığa karşı yaptığı savaşı anlatıyor. [...] My Name is Khan filmi aynı zamanda Islam'ıda ele alıyor. Islam'ı ve dünyanın Islam'a bakış açısını ele alıyor. Fakat taraf tutmadık. Biz sadece iyi insanların ve kötü insanların var olduğunu söylemeye çalışıyoruz. Kötü Hindular, iyi Hindular, kötü Hristiyanlar, iyi Hristiyanlar olmaz. Ya iyi bir insanızdır, ya da kötü bir insanızdır. Din kriter değildir, insanlık kriterdir."  


Filimin kısaca konusu şöyle; 

 Rızvan Khan (Shahrukh Khan) küçüklüğünü annesiyle (Zarina Vahab) ıssız bir yerde geçiren bir müslümandır. Annesi öldükten sonra Amerika'ya küçük kardeşinin yanına gider. Orada tanıştığı ve aşık olduğu Mandira (Kajol) adında dul ve Hindu bir kadın ile evlenir. Rızvan Khan aynı zamanda da Asperger sendromu hastasıdır. Bu hastalık Otizm rahatsızlığının bir çeşididir ve ömür boyu süren, sosyal etkileşime ve iletişime zarar veren, sınırlı ve tekrarlanan davranışlara yol açan beynin gelişimini engelleyen bir rahatsızlıktır. 11 Eylül saldırılarından sonra Mandira'nın oğlu raşist kesimler tarafından döverek öldürülür. Öldürülme sebebi annesi evlendikten sonra Khan soyadını almış olmalarıdır. Bunun üzerine Mandira Rizvan'i terk eder. Rizvan ne zaman geri gelebileceğini sorunca, Mandira ona Amerika Birleşik Devletleri başkanına gidip, adının Khan olduğunu ama bir terörist olmadığını açıklamasını ve ondan sonra geri gelmesini söyler. Rizvan hastalığı dolayısıyla bunu ciddiye alır ve yolculuğuna başlar. Başkan ile buluşmadan geri dönmeyecektir ve ona diyecektir ki: "Sayın Başkan, benim adım Khan ve ben bir terörist değilim."

yukarıdakı yazı Wikipedia`dan alıntıdır.  (Burda)  

MERCİMEK ÇORBASI



Geçen sene aynı bu gün  yani 5 Aralık meksikalı Hernandes ailesinin misafiriydik. Amerika ya geldiğimden bu yana ilk defa bir yabancı evde yemek yeyecektik. İlk başta teklif alınca çok tereddüt etmişim Acaba diye..
Ev sahibesi Mrs. Hernandes
" Siz bizim eve gelin kendi yemeklerinizden yapın hem biz tadalım, hemde siz yiyin"
deyince sevinmiştim.
Bir gün öncesinde yapılacak yemeklerin malzemelerini almak için beraber markete gitmiş, gerekli olan tüm malzemeleri almıştık. Ertesi gün Aslıhan arkadaşla sabahtan, onların favori tatlısı Türk Baklavasıyla kapılarını çaldık.
 

İlk defa gideceğim için beni neyin beklediğini bilmiyordum.

  Aklımdan bunlar geçiyordu :
Kirli bir ev olabilir,
kapıyı açınca kocaman bir köpek üzerime atlayıp, yüzümü kocama diliyle yalayabilir,
yemekleri yapacak tabak tencere olmayabilir. 
Ben bunları düşünürken karşıma temiz mi temiz ev,
harika mutfak eşyaları olan mutfak ve evde olan küçük köpeğin biz geleceyiz diye küçük odaya kapatılması, servis yapmaya hazır temiz sofra çıktı karşımıza. Ne kadar mutlu oldum anlatamam. 
Kafamda kurduğum düşüncelerden ötürü utandım ve bu meksika kökenli aileyi çok sevdim.
Ve iyice öğrendim hiç bir zaman ön yargılı olma...


Sevme sebebim mutfak yöneticiliğini bana vermiş olmaları da olabilirdi aslında....
Mutfağı kendi mutfağım gibi kullandım, Mercimek çorbası, Pilav, Etli patlıcan yemeyi ve sigara böreğini yemek saatine kadar yapıp bitirdik.
Evin hanımı bizim yemek konusunda hassas olduğumuzu düşünerek 
bize sadece salata, fırında patates ve ev yapımı kuşburnu meyve suyu hazırlamıştı.

Kendin pişir, kendin ye olsa da biz bu misafirliyi ve ev sahiplerini çok sevdik.
Şimdi beni her gördügünde, bir daha ne zaman yeriz o güzel yemekleri diye soruyor Msr. Erma hanım ..

Amerika da mercimek Lentil diye biliniyor.  Daha bu güne kadar bu lentilden ne yapıldığına dair bir bilgi almadık, daha doğrusu ben almadım.
Bilen varsa lütfen söylesin acaba amerikalılar bundan neler yapıyor diye.
Kendileri bu çorbayı pişirmeyi bilmeselerde biz pişirince seve seve yiyorlar. Geçen sene Türkiyeye gezi için giden Amerikalı öğretmenler menüdeki tüm çorbalar arasından hep mercimeği tercih ettiler. 
Hatta tadını o kadar iyi biliyorlar ki hangisinin tadi iyi, içine neler eklenmiş fark edebiliyorlardı.
Tarifi siteyi ziyaret eden amerikalı arkadaşlarım ve tüm arkadaşlarım için ve de sitemde olsun diye ekliyorum.




Malzemeler:


  • 1 bardak mercimek
  • 1 adet orta boy soğan
  • 1 adet havuç ( olmasa da olur)
  • 1 yemek kaşığı domates salçası
  • 5 yemek kaşığı sıvı yağ
  • 2 litre su ( 10 bardak )
  •   tuz,nane, karabiber, kırmızı pul biber


Hazırlanması;

  • Soğanın kabuklarını soydum, olabildiğince ince ve küçük doğradım.
  • Tencereye yağı koydum, 2 dakika ısınınca üzerine soğanı ekledim.
  • Soğanlar iyice kavruldu, 1 yemek kaşığı domates salçasını ilave ettim.
  • 2 dakika da domates salçasını kavurdum, üzerine yıkanmış suyu süzülmüş mercimekleri ilave ettim.
  • Üzerine suyu ekledim, kaynamaya koydum.
  • 1 adet havucu rendeledim, mercimeğe ekledim.  ( Siz isterseniz küçük küçük doğrayın)
  • Mercimekler iyice suya karışıp ezilene kadar kaynattım. Bu arada suyu çok koyu olursa su ilave edilebilir.
  • Tuzunu, karabiberini ekledim ve blendır vasıtasıyla iyice karıştırıp ezdim.
  • Servis yapmadan önce üzerine nane veya kırmızı pul biber serpilir..


Afiyet olsun!

  NOT; Blendırı olmayan arkadaşlar mercimeği süzgeçten geçirebilir. Şöyle ki süzgeci derin bir kabın içine koyun, tenceredeki mercimeği süzgece dökün.. Sulu kısmı süzgeçten geçip, derin kabın içine akacak, koyu kısmı süzgeçte kalacak.
Bu koyu kısmı kaşıkla iyice ezerek süzgeçten geçirin ve derin kaptakı sıvı kısma karıştırın.Sonra çorbayı tekrar tencereye dökün ve 2 dakika daha kaynatıp ocağı kapatın. Sonra servis edin.

1 Aralık 2011

FIRINDA KAŞARLI PATATES



Bu tada söylenecek çok güzel sözler vardır;
Kolay
Nefis
Enfes
Harika
Immmm...

Sadece yerken aklıma gelenlerdi yukarıda yazılanlar...)))

Yaparken düşündüklerime gelince, aşağıda:

Acaba uğraşmasam mı?
Kim yer bunu benden başka?
Sade olmaz mı?
Çok pişirsem dağılır mı?

Düşünmek, yapmak, tatmak gerek anlatmakla olmaz...




Malzemeler:

  • Patates ( ince kabuklu olursa daha iyi olur)
  • Sıvı yağ
  • Kaşar peynir ( holland pendiri azerbaycanlı arkadaşlar için)
  • kuru nane, kuru reyhan,
  • tuz, karabiber
  • Patatesleri tutturmak için tahta şiş veya çöpler (gerekli olursa)



Hazırlanması:

  • Patatesleri yıkıyoruz, kabuklarını soymadan bıçakla küçük parmağımızdan biraz ince dilimler halinde kesiyoruz. Dikkat ediyoruz sonuna kadar kesmiyoruz.
  • Patateslerin üzerine kaşıkla sıvı yağ gezdiriyoruz.
  • Kuru nane, kuru reyhan, tuz, karabiber serpiyoruz kestiğimiz dilimlerin arasına.
  • Eğer bu işlemi yaparken patateslerin dilimleri kestiğimiz yerden kopar, ayrılırsa,o zaman tahta şişle veya tahta çöple tuttururuz.
  • Hazır olan patatesleri tepsiye diziyoruz ve 170 C 30 dakika pişiriyoruz. amerika da olan arkadaşlar için fırın ayarı 200 F olacak)
  • Kaşar peynirinden patateslerin arasına sığacak şekilde ince dilimler kesiyoruz.
  • Hafif yumuşamış olan patatesleri fırından çıkarıyoruz,kontrol ediyoruz patatesler yeteri kadar yumuşamış mı diye, yumuşamışsa ince dilimlenmiş kaşar peynirinden bir dilim alıp patatesin her bir dilimini arasına yerleştiriyoruz ve tekrar fırına koyuyoruz.
  • Eğer patatesler hala sert kalmışsa, yeniden fırına koyuyoruz biraz daha pişiriyoruz, sonra çıkarıp kaşar dilimlerini arasına yerleştiriyoruz ve fırına veriyoruz.
  • Patateslerin kaşarı eriyip, üstleri hafif kızarınca fırından alıyoruz.
  • Sıcak servis yapıyoruz
Not: resimleri iki ayrı zamanda çektim. Birinde sarı patates kullandım. Başka zaman kırmızı patates kullandım.
İnce kabuklu taze patates daha iyi olur bulabiliyorsanız eğer.

    Afiyet olsun !

    ✿Mutfak Dili ✿ © Ocak-2015. Destek-Blogger

    Blog design-Tasarım-GÜL TASARİM