27 Mayıs 2012

✿ Bir vedam, 7 Gerçeğim.. ✿





Artık bunalıma girip Mozart Kafenin yolunu tutabilirim..
3 yıl önce gidenlerin arkasından ben bakmıştım üzgün üzgün, şimdi de 3 yıldır oturduğum sitenin güneşbatımına şahitlik eden evimizin, 3 yılın ilk yılında her gün gittiğim, 2. yılında ara sıra uğradığım, 3. yılında sadece kapısından döndüğüm okulun bizim arkamızdan ağlama zamanı..
 Çogu zaman en güzel,  bazen de en üzücü hatıralarla dolu Güney`i bırakıp Kuzey`e taşınmak, arkadaşlardan ayrılmak, hiç sevmediğim " Elveda" sözünü kullanmak ne kadar ağır gelse de bu bir gerçek..
Evet 3 yıllık anlaşmamız bitti ve biz işimizi ( daha doğrusu eşim) artık başka okulda devam ettireceğiz..
Arkadaşlarından ayrılacağı için göz yaşlarına hakim olamayan yufka yürekli ogluşum, Münevver arkadaşıyla yeniden bir arada olacağı için mutlu olan Kızım, "neresi olursa olsun sorun olmasın yeter ki"  deye düşünen Poyraz, " artık bu sene tutacağımız evde lütfen geniş balkon, çok mutfak dolabı olsun deye dua eden" ben,  gitmeyi çok istemesek de temmuz ayında taşınıyoruz ve yeni yerde, yeni işdeyiz..

✿✿✿

"Oldum olası sevemedim ayrılıkları" dedim gecen gün Austin`den ayrılan arkadaşlara en güzel dileklerimi yazarken..
Gidenin umutları, üzüntüsü, kalanın dilekleri göz yaşı vardı geçen gün Türk Kültür Merkezin`deki veda programında..
Kendime veda demek kolay, nasılsa Austin`in bir başından öteki başına gidiyorum, fakat bir daha Austin`de olamayacak arkadaşlara nasıl veda etmeli..
Nasıl veda etmeli kırılıp eksik kalan tuzlukta Ülkü`yü , Bir ebru resminde Naslı`yı, Bir ev lambasında Bahriye`yi, Tabak takımında Derya`yı, Şekeri kullanırken Austin diyetisyeni Nazanı ( Ayşenuru), Ceviz kurabiyesi yaparken bunu çok seven Amine`yi, Bir duada Latife Ablayı, Sıkıntıları anlatmak isterken Gülseren Abla`yı, fazla hatırası olmasa da bir araya gelince eksiklikleri hissedilecek arkadaşlara, nasıl...


 Sadece 2-3 senedir tanıdığın kişilere bu kadar alışılır mı ki.. Nedir bu kadar muhabbetin sırrı, nedir ayrılırken sıkıca sarılıp ağlamanın sebebi..
Vardır bizim bilmediğimiz, çözmekte aciz olduğumuz ilahi bir sır..
Ayrılırken üzülecek, ağlayacak kadar kardeşlik sevgisini bize nasip eden ve bizleri böyle güzel birliktelikte bir araya getiren Rabbime şükürler olsun diyorum ve giden arkadaşlara " elveda" demiyorum çünkü "Dağ Dağa rast gelmiyor ama insan insana illa bir kere daha rast geliyor" deyerek yolları açık olsun, huzur, sağlık, mutluluk nasipleri olsun diyorum..
Ve de Mutfak Dili`ni takip etmeleri dileyile.. Hepsi Allah emanet...

  

Gelelim ödüle.. Ve kendimle ilgili 7 Gerçeğe...

Sağ olsun Yemek Sevdam,
Zeliha,
http://www.ehlikeyfchef.blogspot.com
 http://lezzetyagmuru.blogspot.com/
http://birincisinblogspot-com.blogspot.com/
http://sonugarantitarifler.blogspot.com/
http://pasasofram.blogspot.com/
http://cafebiscuitje.blogspot.com/
http://yasemininmutfagindan.blogspot.com/
http://www.edalimutfagim.com/
 http://haticemutfakta.blogspot.com/   Arkadaşlarım beni ödüllendirmişler..

Ödülün kurallarını sanırım tüm blog camiası biliyor. Şöyle ki ödülü 11 kişiye gönder demişler. Ben 11`in yanına bir 1 ve bir 1 ve bunca birler daha koyuyorum ve bu da yapar 1111 ...... Yani tüm arkadaşlarımı ödüllendiriyorum..  Her kes ödülün en güzeline layık deye düşünüyorum..

Ödülün diğer bir kuralı da Kendinle ilgili 7 gerçeği paylaşman gerek demişler.. Bir az geç oldu bu yayın biliyorum. Çok özür dilerim.. Kendimden bahsetmeyi çok seviyorum neden geç kaldım ki acaba.:))

İşte benim 7 gerçeğim:




 1. Çok konuşkanım, çok espri yaparım.Hele de kafa dengi arkadaşlarla berabersem, çay içiyorsak ve de alışveriş yapıyorsak kimse değmesin keyfime..
Zaten espri yapmadan yaşasaydım sıkıntılardan dolayı her halde şu an mevta olmuştum ve kabir taşımda
Samire.................. Ramiz kızı
  01/03/ 197......... - 2 binli 
yıllardan her hangi biri yazardı...
yukarıdaki resimde olduğu gibi :))



2. Romantik-komedi, romantik- dram ve sadece aşklı filim ve dizileri çok severim, izlerim..
 Hatta Kurtlar Vadisinin sadece Polat - Elif, Polat- Ebru, Polat- Leyla kısmını, aralarında aşk olmasa da Polat- İnci sahnelerini izliyorum. Geri kalan kısımları hep atlıyorum.. (Bazen Memati Abdulhey atışması da fena olmuyor hani:))
Dizilerin ilk bölümüne bakmazsam sonradan bakamıyorum. O yüzden genellikle ilk bölümlere bakmamaya çalışıyorum kasten.. Yoksa Aşk Oyunu  gibi yıllar sonra bakarken bile ilk günkü gibi heyecan verecek derecede bağımlılık yapıyor..  ( Ask oyunu resmi alıntıdır) 


3. Sütlü kahveyi, Peyniri, Patates Kızartmasını, Fındıklı Çikolatayı, Karnıyarık+ Pilav+ cacık üçlüsünü, Etimek tatlısını,  Yeşil Eriği,  Karpuzu, Çileği, Kirazı,Vişneyi, Yağmuru, Baharı, Kışı, Yeşili, Kırmızıyı, Moru, Turkuazı, Laciverdi, Parfümü, Kitabı kısacası güzel olan ne varsa seviyorum...


4.  Kitap hastalığım var İlla ki sevdiğim kitap benim evimde bulunacak. Ödünç almayı sevmiyorum.. 
(Ne olursa olsun,ödünç almayı sevmiyorum).  
Okumayı da seviyorum. Hele de kitap beni sardıysa sabahlarım hiç bırakmam, bitiririm illa ki.. 

 5. Yalnız kalmayı seviyorum. Çok hayal kurarım, bazen gerçek hayatı bile hayal gibi yaşarım. Rüyaların etkisinde kalırım çoğu zaman.. Ağlamayı da gülmek kadar çok seviyorum.. Sudan sebeplere bile gözlerim akar..


6. Gezmeyi, macerayı,  alışverişi çok seviyorum. Bazen düşünüyorum bir bavulum, bir ben ve de çok çok zengin babam olsaydı, Dünya turuna çıkar, evlenmeyi bile düşünmezdim.. ( bir daha soruyorum : Emin misin?...)))


7. Kuralı severim, bazen de bozarım. Düzenli olmayı seviyorum, ama bazen her yer dökük, dağınık olsa  umrumda olmaz. 
Her karakterde insanla anlaşırım, çabuk arkadaş olurum, uyumluyumdur. O insan benim canımı acıtmadığı sürece.. 
Merhamet damarıma basılınca durdurana aşk olsun..  Sinirime dokunulduysa eğer, alacağı olsun.. 

Bu kadar, galiba 7 az geldi. Gerçi bu yazdıklarımı ayrı ayrı sıralarsak 7 yi de aşmışımdır ya:)). 
Huyum kurusun her detayı anlatırım..  
Peki sizin 7 özeliniz nelerdir düşündünüz mü?
İyi günler...

20 Mayıs 2012

✿ Güler`in Gün Sofrası✿ Kırmızı-Siyah, biraz da Beyaz Dekor....




Bu sofra tam benim mutfakla arama kara kedinin girdiyi zamanda olsaydı ne güzel olurdu...
Fakat bu sofra tam bir ay önce kurulmuştu bizim için bir cuma sabahında..
İşte blogumla ancak bu kadar ilgilene biliyorum...((
Bir ay önce yayınlanması gereken postu daha yeni yayınlıyorum..
Madalyam nerede.. ?
Doğru, daha 2 hafta önce sevgili arkadaşlar beni çok yönlü blogger ödülüne layık görmüşlerdi..  Demek bu yüzdendi ..Bak şimdi utandım.. )
Ben tembeli blogger dünyasından sayanlara teşekkür ediyorum..

✿✿✿

Aslında Güler arkadaş haftaya pazartesi Türkiye yolcusu olmasa bu sofradan kur bir tane desek, eminim bizi kırmazdı da.. Fakat arkadaş pek heyecanlı sofra filan gözünde yok.. 2 senelik hasreti arkadaş iple çekiyor..
Bir tatlı telaşı var görmeniz lazım..
Kebapların özlemi, lahmacunların özlemi, dönerlerin özlemi, eriğin özlemi, karpuzun özlemi, kirazın özlemi, gezmelerin özlemi, alış- verişin özlemi..
Dur bir dakika, ben niye önce yemekleri saydım ki.. Arkadaş ailesini de özlemiştir, niye onları ilk başta saymadım ki... Kalbe giden yol mideden geçtiği için mi acaba?


Siyah-kırmızı-beyaz sevdalısı, marka takıntılı, şık giyimli, süslü hatun, gönlü güzel, kendi güzel, eli marifetli,
hemde çabuk, dediğim dedik, ettiğim ettiğe sahip  Güler`cim maşallah o gün çok uğraşmıştı. Ben de yaptığım  Frambuazlı pastayı götürdüm ama arkadaş maşallah benim pastayı gölgede bırakacak tatlıları gece 3`lere kadar uğraşmış yapmıştı bile..
Ben tatlardan konuşmaya kalksam emin olun 2- 3 post yazı yazmam gerekecek. O kadar güzeldi hepsi..
Resimler yeteri kadar konuşsun size/..

Güler`cim eline sağlık olsun..
Türkiye dönüşü aynı sofradan bekliyoruz yine.. Ona göre, yeni tarifler bul, öğle gel..)
Elbette aynı yerde olursak.. Bir de bilsek bu sene nerede olacağımızı, ( tayinimizi yani) söz kendimi Mozart Kafe`ye atacağım..
İlahi... millet kendini dağa vurur, denize atar, taşa vurur, bunalıma girer, ben de kendimi kahve içmeye vuruyorum..  Hemde Mozart kafe`de.. Anam benim bunalım şeklim de bir acube..)) Allah yardımcım olsun.. Amin..

✿✿✿

İlk önce bu tabaktan başlamak istiyorum.  Tabakta yok yoktu.. Yok, öğle değil her şey vardı, hemde fazlasıyla.. Hani derler ya bir tek kuş sütü eksikti deye, aynen öğle. Sadece bunu biliyorum biz türk milleti yemekten vazgeçemeyiz..
Bu kadar yiyecekten sonra değil Dukan diyeti, bizi hiç bir diyet kurtarmaz.. )) Zaten hep öğle degil midir "Ya bunu da yiyim yarından başlarım diyete" deriz.. Yarın da bir davet daha derken bir bakarız sığmaz olmuşuz elbiselere.
Sonra da şikayet ederiz niye tekstilciler büyük beden dikmiyor deye..)) Eee.. bu kadar yersek tabi tekstilci beden ayarında şaşırır..
Çok meraklı, niye tekistilci büyük beden düşünemiyor? Pardon, geniş acıdan bakmıyor bu olaya?, Tekstilci de türk evladı değil mi yaaa.? Yemiyoru mu bu tabağın aynısından misafirlikte, evinde ?
Niye düşünemiyor ki büyük beden olayını..?
Hay daaaa..... şimdi de olayı tekstilciye getirdim, iyi mi ? 
Neyse, tekstile sonra girerim..
Yiyeceklere dönelim... Kilolar bizim moralimizi bozmasın:))
İşte hepsi bir arada ..




Tortilya Böreği 

 Pide 

Tilapia`lı şehriye salatası.
Kısacası Balıklı şehriye salatası..))


Rulo Kekli Pasta


Bu da annesinin çikolatalı pastasına doyamayıp, tabakta kalanları şifa niyetine yüzüne, koluna sürmeye çalışan 
Cemil Baran bücürü ..))

Bir az da evin kırmızı- beyaz- siyah dekorundan  bahsetmek istiyorum..
Arkadaş kırmızı ve siyah sevdalısı.. Araya bazen beyaz da katıyor..  Aslında kolay ve çok bulunan renkler sevmiş Güler`cim. Hele de İkea bağımlısıysa bu renkleri kolaylıkla bulabilir..
Zaten Maşallah İkea`nın dış mimarisine bakınca Fenerbahçeli gibi duruyor fakat, 
içi bir az Galatasaraylı,  çogunluk Beşiktaşlı yani,  kırmızı, siyah, beyaz..
Araya bazen karışık renkli bir şeyler de katıyorlar..
 Millet ne buluyorsa bu İkea`da çok merak ediyorum ben bir türlü sevemedim bu İkea`yı.

✿✿✿
Resimlerden de belli Güler hanım aynı zamanda tüylü süsleri de çok seviyor.. 
Yalnız bir şey söyleyeyim bu dekorda sadece bir şey eksik, koltuklar.. Güler çok uğraştı koltukları kırmızı almaya ama olanlar döndü geldi yeşilde karar kıldı..
 Aile işlerine burnumu sokmadan bu konuyu kapatıyorum.. 
En kısa zamanda bir mucizeyle yeşilin kırmızıya dönüşmesini diliyorum.. 



Bu resimdeki saatlere dikkat edin. Arkadaş Amerika`da yaşadığı için ve de Türkiye`deki saati de kolayca göre bilmek için bir fikir üretmiş ve eve iki saat alarak birini Türkiye saatine , birisini de Austin saatine göre ayarlamış..
Bu saatin bana çektirdiklerine gelince:
Bazen Türkiye saatine bakıp Austin saati deyerekten rahatça oturup, sonra da bu işte bir yanlışlık var deyerek, jetonum düştükten sonra Austin saatini fark edip " Allahhhh.. geç kaldım.. Çocuklar okuldan gelecek ve benim evde yemeyim yok. Eşim beni kesecek" demişliğim de vardır.:))
Yani eğer sizde bu fikire uyarak, aynısını kendi evinize yapmak isterseniz, "özellikle gurbette olanlar" sakın saatlerin yanina şöyle çiçekli yazılarla hangi saatin hangi memlekete ait olduğunu yazmayı unutmayın..))
Ya da ülkelerin küçük bayragını asın.. 
Yoksa Allah korusun bir yerlere geç kalabilirsiniz.:))



İşte bu kadar..
Bir kırmızı başlıklı kız masalı da burada böylece sona erer.:)
Gökten 3 elma düşer.
Biri Yazarın,
Biri masalın kahramanı Güler`in,
Biri de yazıyı sabırla okuyanların: ))

Merak etmeyin bir elma tüm okurlara yeter.:))
Sevgiler..!
 İyi seyirler..


16 Mayıs 2012

CORPUS CHRİSTİ GEZİSİ




Tünaydın..
Öğlenden sonra ve ya öğlen saatinde kullanılan sözü kullanma sebebim haftanın ortasında size merhaba deyerek yayın yapmam. )) Bu aralar mutfakla aram hiç iyi degil.. Yaz geliyor bende bir gezi havası var anlatamam..
Şöyle bir anne yemekleri olacak ki, kim itiraz eder..
Evet, gezmek istiyor canim..

Geçen hafta pazar günü uzun zamandan hadi gidelim dediğimiz geziyi nihayet gerçekleştirdik..
Amerika`nın Texsas eyaletinin ve dünyanın en uzun sahiline sahip Corpust Christi şehrine kısa ziyaret yaptık..
Bu şehir Meksika körfezinin kenarında yerleşiyor. Yani Atlantik Okyanusunu biraz görebilirsiniz.
*****

Sabah saat 7:15 de evden ayrıldık. Sizi bilmem, biz yola çıktıktan yarım saat sonra fena acıkıyoruz, çok iyi kahvaltı yapsak bile..)
Yolda soğuk havada küçük kahvaltı yaptık. Üşümek, üşüyerek sıcak çay içmek güzeldi..
Üstüme giyecek hırka almayınca, arabanın arkasında bulunan seccade imdadıma yetti.)


 Şehire vardığımızda saat 11`e geliyordu. Turumuza sahil kenarından başladık. Oldukça güzel, sakin, üfür-üfür esen sahil kenarında dolaştık biraz..
Şehrin daha güzel yerlerini görmek için sadece bir gün yeterli olmadığını da öğrendik.  Biz de bu kadar gelmişken bari yarım güzel yerlerini gezelim dedik.




Sırada Okyanus`un, daha doğrusu  Meksika Körfezi`nin kenarında müze olarak ziyaret edilen Uss Lexington savaş gemisi vardı gezilecek.
Gemiyi uzun uzun inceledik.  Daha doğrusu çocuklar incelediler.. Aslında onların bu kadar ilgi gösterip  seveceğini düşünmemiştim..  Yaklaşık 3 saat harcadık gemide.



Kadınların yatakları ve odaları sağda yukarıda.
Alt sagda erkeklerin yatakları..

 
 Geminin en üst katı ve bu kattan etrafın görüntüsü..





Gemi hakkında kısa malumat. Merak ediyorsanız..






 Gemiden çıktık, ayaklarımızı Okyanusa değdirelim dedik.. Serin sularda 20-30 dakika gezdik yalın ayak..
 Gemiye yakın marketin giriş kapısını köpek balığı şekilinde yapmışlar.. )


Ayrılmak istemedik erkenden, fakat yarın okul vardı, geri Austin`e gelmek için bizi bekleyen uzunca 4 saat yol vardı.. Ayrıldık bir daha hayırlısıyla gelme planı yaparak. Çünkü gezilecek çok yer vardı..
O günden geriye kalan çekilen harika resimler vardı..




Sıradaki resmi görenler hayretle " daha geçen gün eşine kızmıştı evlilik yıldönümünü unuttu deye, şimdi de ele-ele poz vermiş" derler mi? ...)) Derler. derler... eminim..
Fakat ne yapayım, huyum kurumasın, ele güne karşı iyi oynarım..) Düşman bizi böyle görsün derim..)
Unutmamak lazım Evlilik bir kutsal müessese ve aynı zamanda bir sanat okuludur.. Her rolü iyi oynamak gerek..
Bu resime not düşmek gerekirse hangisi yakışır acaba:

Okyanus otesindekilere selamlar..
Geride kalan 16 yıla elveda..
Baka kalırız giden geminin arkasından.. 
Buraya kadar..
Güle güle.. ve
Aşk bir birine bakmak değil, aynı yöne bakmaktır desek... Olur mu?

Yok, olmadı en iyisi YORUMSUZ deyelim gitsin.:))



İşte resimlerle kısa da olsa Corpus Christi gezisi..
İyi seyirler...!

11 Mayıs 2012

UNUTULAN EVLİLİK YILDÖNÜMÜ...(( HATIRLANAN ANNELER GÜNÜ...)




Evlendikten
6 ay sonra
6 yıl sonra
16 yıl sonra
yazıyordu kopardığım takvim yaprağının arkasında.. Daha evliliğimin 6 ayında okuduğum küçük fıkrada..
Biliyorum, merak ediyorsunuz fıkrayı ...
Konuyu  oldugu gibi hatırlıyorum yalnız lafları  bir az allayıp pullayıp anlatacagım size bu fıkrayı..))
Şöyle ki,

Bir birini seven iki aşık evleniyorlar. Ve aradan zaman geciyor..

6 ay sonra:

Aşkım eline sağlık yemek harika olmuş.
Canim bu elbise sana çok yakıştı, melek gibisin meleğim benim..)
Kapıyı ben açarım canımın içi sen yorulma,
Bulaşıklara ben yardım ederim, ellerin yıpranmasın..
Canım çay içer misin?

6 yıl sonra:

Yaaa..bu ne yemek Allah aşkına, tadı yok tuzu yok..
Sen şimdi bu elbiseye para mı verdin.. Ne kadara aldın bunu.. Bir de  yakışmadı gibi.. Kilo mi aldın sen?
 Hanım kapıya sen bak ben yorgunum..
Bulaşıkları ne zaman yıkamayı düşünüyorsun temiz bardak bulamadım da..
 Hatun bir çay demle de içelim.. 

16 yıl sonra.. 
Sen yemek yapmayı bilmiyorsun hanim ya..... Yani bu kadar sene ne  yemişim anlamadım.. 
Tabi para nereden geliyor soran yok, harca oh ne güzel..  Nasıl olsa kredi kartı.. Bankadan geliyor cepten gitmiyor ki..   Ha aldıgın da bir şeye benzese..Zaten kilolusun hiç yakışmamı..
Ya sağır mısınız?  Niye kapıya bakılmıyor bu evde..)
 Yani anlamıyorum ki, bunun nesi zor arkadaş... Sadece bulaşık makinesine koyup çalıştıracaksın yani bu kadar kolay..)
Çay veren yok, soran yok, ne günlere kaldık..

 Deye sesleniyor evin beyi hanıma..
 Bir takvim yapragının arka sayfasındakı küçük fıkrada...
*****

Bu gün  kendime ait hiç bir özel günü, hatta bırak kendi özelimi çevremdekilerin özel günlerini unutmayan ben  16 yılını geride bıraktığım evlilik yıldönümünü öğlen saat 12 ye doğru hatırlayınca aklıma geldi bu takvim yaprağı..
Şaşırdım kendime.. Hiç unutmazdım...
Sebep yorgunluk mu, yoksa unutkanlık mi, yoksa her yıl bir kaç gün öncesinden söylesem de o gün bir türlü hatırlanmamaktan mı yorulmuştum, yoksa.....




Neyse, unutmuştum ya sen ona bak..  Aslında iki yıl önce yaptığım gibi yapsam, dedim. Çiçek alıp eşimin ofisine baskın yaparak" bu günü unuttuğunu hatırlatmak, bunca sene bana tahammül ettiği için teşekkür etmek" isterdim de.. Ayrıca " bu çiçeğin sebebini soran öğretmen arkadaşlarına masumca açıklık getiren eşimi görmek isterdim de.. Vazgeçtim..
Yıllar oldu, hiç bir gün bile hatırlamadı. Baksana ben bile unuttum.. Ne demiş atalar " atı atın yanına bağlarsın ya huyundan ya da tüyünden...))
Hep biz hanımlar mı hatırlayacağız . Bir kere de biz unutalım demi...
Aslında bizim hatırlanmak, bir demet çiçekte su koyu vermek, gülmekten geçtim gülümsemekte hakkımız var diyorum.. )
Sadece 16 dakika gerekti arkada bıraktığım 16 yılı düşünmek için..
İçinde mutluluk, sevinç, hüzün, göz yaşı, sabırla dolu koca 16 yıl..

Takvimdeki yazının ilk 6 ayını hatırlayınca güldüm,
6 yılı hatırlayınca tebessüm ettim,
16 yılını hatırlayınca aklıma bu güzel hadis geldi..


Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kadınlara hayırhah olun, zira kadın bir eyeği kemiğinden yaratılmıştır. Eyeği kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi hâline bırakırsan eğri halde kalır. Öyleyse kadınlara hayırhah olun." [Buharî, Nikâh 79, Enbiya 1, Edeb 31, 85, Rikâk 23; Müslim, Radâ 65, (1468); Tirmizî, Talâk 12, (1188).]




Evlilik yıldönümüm unutulmuştu..
 Annesinin nergiz kokulu kızı da anneler günü için yazdığı notla annesinin gönlünü almıştı..
Anneler günümüz kutlu olsun..

Hatırlatmak değil, hatırlanmak dilegile...
Sevgiyle kalın..




3 Mayıs 2012

HAŞHAŞLI GÖZLEME ve DİYET



İçimdeki sesin adı sen,
İçimdeki sessizliğin adı sen,

İçimdeki sesi dinliyorum,

İçimden bir ses diyor ki..

Aşıkların dilinden, huzur bulduğu ortamdan etkilenenler ya da sinirlenip doya sıya saymak  isteyenler kullanır bu sözleri..Duyunca, hadi canim insanın içinden ses mi gelir derdim..
Geliyormuş ya hemde çok fena şekilde..
Yok, ben aşık olmadım ( gerçi aşkı seviyorum ama bizden geçti diyormuşum..)).. Ama aşk tesadüfleri degil tevafukları seviyor diyorum)..
Ne huzurlu bir ortamda gecenin karanlığında gökyüzündeki yıldızları seyredip içimden gelen sesi dinliyorum..
Ne de çok sinirlenmedim, ( gerçi sayacaklarım çok da) içimden saymak gelmiyor..
Ama içimde bir ses var..
O sesin adı DİYETttttt....
O sesin adı bir rahatlık... O sesin adı "hadi göreyim seni",.
O sesin adı, sesi,sözü  " Yapabilir misin acaba?"  dır...

Evet, tam 10 günü arkada bıraktım.. Hayvansal tüm yiyeceklere belirsiz bir sure son verdim.. Ama tüm yiyeceklere..
Uçan, kaçan, yüzen, sürünen, möleyen, meleyen, gıt-gıdaklayan tüm hayvanların etine, sütüne, ürününe son verdim.. Yapabileceğim yere kadar.. Manevi dilde bunun bir adı var ama ben o kadarını yapıyor muyum bilmiyorum. Benimki acizane kapı aralığından bakmak denir.
Umut ediyorum bu bir vesile olur. İçimdeki kini, nefreti, kıskançlığı, hüznü, kötü niyeti alır götürür.. ( ay o kadar da kin nefret dolu değilim ya... bir az varsa dedim..) Yoksa iyi kalpliyimdir, neyim varsa yüzümde arkadan iş çevirmem, kıskanmam, sadece imrenirim.. hüznü gönlümde yaşarım, kimseye bildirmem. Gülerim, her daim düşman beni düğünde görsün derim.. Kötü niyetim yok, sadece kötülere sınır koyarım tatlı kötülükle..))


Kısacası bu aralar diyet yapıyorum ve içimden sesler geliyor..
Dinlerken bazen aferin, hadi bakalım, teşekkürler, bazen de yapma, boş ver, uzun sürmez, emin misin gibi seslerde duyuyorum.. Şimdilik  ilk seslerle gayet iyi anlaşıyorum..
İlk önce yapabilir miyim acaba demiştim. Ne yer, ne içerim demiştim.. Şimdi yemek listesinde sıra yapmak zorunda kaldım.. Bu gün hangisini yapsam oldu resmen..
Şöyle liste yapacak olursam:

Sabah kahvaltısı:
  • Ekmek ( kendiniz yapın sakın almayın)
  • patates kızartması
  • domates, salatalık,
  • haşhaşlı gözleme
  • reçel.. Bunların hepsi bir günde de olabilir, ayrı ayrı güne de bölüne bilir..

Öğlen yemeyi olabilir :


Akşam menüsü

  •  öğlen yemeğinden arta kalanlar ve bolca meyve..
Canın Tatlı çektiyse Kabak tatlısı, kurabiye çektiyse Malatya usulü sıvı yağlı kurabiye ve hurma..
Yani anlayacagınız aç kalmıyoruz.. Sadece sevdiğimiz tatları yemiyoruz o kadar..



Lafı çok fazla dolamıyorum sözü sabah kahvaltısında, aynı zamanda çayın yanına yenile bilecek harika bir tada getiriyorum.. Haşhaşlı gözlemeye.. Diğer adı ile desek Haşhaşlı katmere..

Haşhaşlı her tadı seviyorum.. Ama bu gözlemeyi özelikle seviyorum.
Çünkü bu haşhaşlı bana eski yıllarımın en sevilen hatırasını, en sevilen arkadaşın bana yaptığı iyiliğini hatırlatır..
Oğluma hamile olduğum zaman ilk 5 ay  ne sabah, ne de akşam yani tüm günü hiç bir şey yiyemiyordum.. Sadece birisi yapacak  beni davet edecek yiyeceğim, ya da yapıp dışarıda yiyeceğiz . Ev kokuyordu, her şey kokuyordu bana göre...
Bu zor zamanımda yanımda gönül dostlarım vardı. Ailemde vardı ama gönül dostunun yeri başkaydı..
Çekinmediğim, evine gidip rahatça dolabını açabileceğim, istediğim gibi hareket edeceğim, döküntüsünü, sabah karmaşasını beraber toplayıp, bulaşıkları beraber yıkayıp sonra da beraber kahvaltı sofrası, öğlen sofrası hazırlayıp dolu dolu muhabbet ettiğim ablalarım, gönül dostlarım vardı.. Saadet abla, Lale abla, Berrin abla, Zehra abla, Emine Abla, Feyza abla, Leyla, Meryem, Hatice, Sümeyra, Fatma, Dilara, ve bunlarca bir çok insan...  1990 ların  fedakar, gönlü geniş insanları..
Hepsinin  üzerimde hakkı vardır ki hiç birini unutamam..Hepsinin sofrasında en güzel tatları yemişimdir..
 Yalnız Haşhaşlı benim en açlık ve de en hassas dönemimde olduğu için onu diğerlerinden ayırdım..

Nerede kalmıştım? Hatırladım, hamileyim evde yemek yiyemiyorum.. Günlerden bir sabah Saadet abla aradı beni..
 "Ne yapıyorsun?" dedi..
"Ne olsun iyiyim aç aç uyuyorum" dedim..
"Canım kıyamam hadi gel kahvaltı yapalım " dedi.. ( Benim için hamilelik demek ilk 1 aydan kilo vermek ve de hiç bir şey yememek, kokular aşırı tepki olunca mecburen her kes maalesef öğreniyordu hamile olduğumu.)
Ne yalan söyleyeyim hiç itiraz etmedim hemen dedi ve giyindim gittim sabahın saat 9: 30 da..
O kahvaltının benim için özel yeri vardı. Ben çok açtım ve önümde harika bir lezzet vardı Haşhaşlı..
Ne zaman açıksam o haşhaşlı gelir aklıma.  1998 yılının dolu dolu muhabbetli kahvaltı sofrasının en güzel lezzeti..
Saadet ablanın yaptığı o tadı vermez ama, yıllar sonra bu gün o günü hatırladım.
Yok hamile değildim, sadece canım sabah kahvaltısına hayvansal karışımı olmayan bir şeyler yapmak istedi ve de tabi olarak midem de fena kazındığı için, o güzelim Haşhaşlıyı sabah kahvaltısı için yaptım..
Saadet ablanın eline sağlık diyorum ve haşhaşlıyı ona itfah ediyorum..
Teşekkür ederim ablacım ve tüm o yılların gönül dostları. İyi ki vardınız, iyi ki sizleri tanımışım..
Sizin gibiler şimdi zor bulunur.. Evime ve evine çat kapı gidilecek, dağınıklığa laf söylenmeyecek, dekoru  eleştirmeyecek, sofrandaki peynir ekmeyi bal niyetine yiyecek, dolu dolu sadece gönül muhabbeti edecek erler zor bulunuyor.. Hint kumaşına döndü o gönül dostları.. Bulana aşk olsun..
İçimden çok ses var çokkkk.. Çok dökülesim var çokkkk..

Geçiyorum tarife.. Saadet ablanın yaptığı haşhaşlı kolaydı, şöyle ki hazır yufka vardı Azerbaycan da.. Üzerine haşhaş sürüp, üst üste koyup tavada kızartılacak gibi.. Ama zaman o zaman değil ve ben o yufkadan bulamam burada..
O yüzden iş başa düştü ve pamuk eller oklavaya dedim.. Hamur yaptım çabucacık. Arasına haşhaş ezmesi sürdüm ve tavada arkalı önle kızarttım.. Bu kadar kolay..



Malzemeler:

  • 1 bardak un
  • Su
  • Sıvı yağ ( az)
  • tuz
  • haşhaş ezmesi..



Hazırlanması:

Un , su, sıvı yağ ve  tuz katılır ele yapışmayan hamur yapılır.
Hamur 5 dakika dinlenir.
Haşhaş sert olduğu için bir az sıvı yağ eklenip karıştırılır, krema kıvamına getirilir.
Sonra hamururdan unlanmış tezgahın üzerinde limon büyüklüğünde parçalar kesilir..
Hamurdan bir tane alıp oklavayla açılır, krema kıvamında olan haşhaştan sürülür, rulo yapılır sonra ruloyu yuvarlıyoruz.
Hamuru tekrar açıyoruz ve bir az sıvı yağ eklenmiş tavada her iki yüzünü pişiriyoruz..
Sıcak olarak sabah kahvaltısında peynirle afiyetli yiyoruz..

Afiyet olsun..

✿Mutfak Dili ✿ © Ocak-2015. Destek-Blogger

Blog design-Tasarım-GÜL TASARİM