29 Ekim 2011

BİR FELAKET GELDİ, ALDI ve GİTTİ....

    Resim adresi

Beklenen, Beklenmeyen...
İki söz aynı kök, aynı harf..

Ne yazık ki ayrı mana
Ayrı nida, ayrı hüzün, ayrı seda...

Beklenen için süslenilir,  kapıda beklenilir...
Kalbin güm güm atar..
Heyecan sensizleşir..
Senden izin beklemez bile başsız atlıya döner küçük kalbin...

Hazırlanırsın ondan gelecek olan her acıya, sevince, hüzne..


Ya Beklenmedikte ne olur halin...

Dudakların kilitlenir..
Suskun kalbin...
Bazen "Ondan geldik ona döneriz" denir..
Bazen şükür eda edilir, sabır gösterilir..
Bazen de

Nedenler ???
Niçinler???
Nasıllar???
Ne zamanlar??
İyi de neden peki biz
diye yığılır kapında boy boy sorular???

Daha bir hafta önce Türkiye`nin Van bölgesinde Erciş ilçesinde bir pazar sabahına uyandı halk... 
Gelecek olan misafirden habersiz kuruldu, çizildi, süslendi pilanlar..

Kimi daha bir hafta önceden hazırlandığı  piknik hazırlığında..
Kimi düğün alış verişinde..
Kimi çarşı pazarda,
Kimi evde misafir ağırlama telaşında..
Kimi ekmek kazanma peşinde..
Kimi tembelliğin keyfinde..


Kimi hayal kuruyordu,
Kimine göre hayal boş bir umuttu...
Kimisi son günlerde üşütmüş, ateşler içinde yatakta hasta,

Kimisi pazartesi için yapılacak ütünün, çamaşırın, yemegin telaşında...


Bu günlük hayatın peşindekilere, aslında beklenmesi gereken ama hiç de beklenmeyen bir misafir geldi..
Misafir  sadece 25 saniye kaldı ...
Gelirken bir şey getirmedi ama

Giderken hayalleri, candan tatlı canları, umutları aldı ve gitti...

Beklenmemişti bu misafir ama bu misafiri her kes tanıdı...

İsmi Deprem. süresi  25 saniye, şiddeti 7.2 büyüklüğünde..


Bir felaket geldi, aldı ve gitti..


Kimi bu  felakete göz dağı dedi,
Kimi unutulmuş şükrü eda etti..

Kimi neden biz dedi,
Kimi "O" böyle istemiş dedi..

Bir felaket geldi, aldı ve gitti..


Kimisinin  hayalleri yıkıldı..
Kimisinin yeni kurduğu evi..

Kimisinin en çok sevdiği balkon çiçekleri bozuldu bitti...
Kimisinin canından çok sevdiği canı bu fani dünyaya gözünü kapattı gitti..

Bir felaket geldi, aldı ve gitti...

Kimisi bu günü bitirmeden 10 sene sonranın hayalini kurdu,
Kimisi bu gece nerede kalırız,. ne yeriz, ne içeriz diye kara kara düşündü..
Kimisi kaybettiğine üzüldü, elindekinin kıymetini anladı..
Kimisi dünya malı  hiç de baglanmaya değmez dedi..

Kimilerine konuşulacak konu
Kimilerine yazılacak tarih, haber sunuldu...

Kimileri Türkü Kürdü dedi..
Kimileri birlik beraberlik, vatan, millet, halk dedi..

Bir felaket geldi, aldı ve gitti..

Kimisi devleti suçladı..
Kimisi emlakçıyı, mühendisi, ustayı...

Kimisi onurla karşıladı...
Kimisi isyan bayrağını salladı...
Bir felaket geldi, aldı ve gitti..


Kimisi kocaman taş yığınından bir ses bekledi..
Kimisi  umudunu da gözünü de oradan çekti...
Kimisi uzanan bin ele küstü..
Kimisi bir sıcak çorbaya hasretti...
Bir felaket geldi, aldı ve gitti..

Kimine çok soğuktu bir çadır sıcağı...
Kimine çok sıcaktı dışarının kılıç gibi kesen o soğuk ayazı....
Kimine teselliydi "Başın sagğ olsun" lafı, duası,
Kimine çok ağır geldi bu sözün manası...
Bir felaket geldi, aldı ve gitti...

Kimisi 9 yakınını kaybetti, gözünün yaşını sildi yardıma gitti..
Kimisi sıcak evinde ahkam kesildi, kolayca suçladı, bak işte dedi..

Kimi bloglar kaç gün yas ilan etti, ağladı, tek yürek olalım dedi..
Kimi bloglar tatlı, çörek, pasta yaptı ikram etti..

Kimi bloglar Yeter artık, bitsin Allah`ım ne bu dedi..
Kimi bloglar bir yandan iman dedi, din dedi, bir yandan da hala milletinin eksiklerini söyledi..
Bir felaket geldi, aldı ve gitti..

Kimileri  hala inkarı tercih etti ...
Kimileri Azra bebeğin mucizesinde bir daha silkindi, eridi bitti..

Kimileri birlik oldu, aylıklarını, harçlıklarını, bir sahabe misali malını mülkünü verdi...
Kimileri belki de uzunca tatilin biletini kesti..
Bir felaket geldi, aldı ve gitti..

Bir felaket gelse de, alsavda, gitse de TÜRK MİLLETİ GÖZÜ YAŞLI, AĞZI DUALI ve TEK YÜREKTİ..




Bir hafta oldu okyanus ötesinde bir gurbet kuşu,
okuduğu, gördüğü her haberde üzüldü bitti..
Azra bebeğin mucizesine  " Rabbim sen istedikten sonra neden olmasın "  dedi..
Hemşehrisi Vüsale`nin kolu kesilse de kurtulmasına çok sevindi..

Ürkek bakışlı Yunusu kendi oğlunun yerine koydu, sevdi, üzüldü, agladı...
" Rabbim o gözlere cehennem ateşini gösterme" diye dua etti...
 Yasin okudu, Amin dedi..
Kardeş Türk halkına "Başın sag olsun" dedi..
Ölenlerine Rahmet, kalanlarına sabır, sağlık, afiyet diledi..

29/11/2011Cumartesi gece saat 11:55 de
Kırık gönül, kırık kalem, kırık kelamla da olsa bu yazıyı yazdı bitirdi...
 İnceledi, eksik varsa sonra düzeltirim dedi,..
Kaydı yayınla...tuşuna dokundu ve gitti...

14 Ekim 2011

YEŞİL KABAK ÇORBASI



Her günümüz hayır olsun!
Sürekli aynı, alıştığımız, kolay çorbalarım var menüde..
Yoğurt çorbası, Mercimek, Domates çorbası...

Değişiklik olsun istedim ,
Benden başka herkes her gün alıştığımız tadı tercih etse de, ben bir daha yapmaya kara vermiştim bu çorbayı
Güzeldi tadı ne yalan söylesem

Tarif benden yapıp denemek sizden 



Malzemeler:

2 adet yeşil kabak ( azerice kabacki)
yarım adet soğan
yarım tatlı kaşığı domates salçası ( bebekler için yapılırsa salça kullanılmasa iyi olur)
2 yemek kaşığı sıvı  yağ
1 yemek kaşığı tereyağı
8 bardak su
tuz , karabiber, kuru nane

Hazırlanması:

  • Soğanı rendenin küçük dişli olan tarafında rendeledim. Genellikle çorbalarda soğanı rendenin bu tarafında rendeliyorum. Çorbanın içinde soğanın parça parça kalmasını sevmiyorum. Soğanlar püre halinde oluyor daha iyi karışıyor çorbaya . Böylece sogan sevmeyenlerinde gönlünü hoş etmiş oluyoruz.
  • Tencereye yağları koyuyoruz. Isınan yağa soganı ekliyoruz. Yakmadan kavuruyoruz. 
  • Fazla kavurmaya gerek yok. Soganlar ince rendelendiği için bir iki cevirmede kavruluyor.
  • Salçayı ekliyoruz. Bir az daha kavrulunca su ekliyoruz. Kaynamaya bırakıyoruz. 
  • Su kaynayıncaya kadar kabakların kabuklarını soyup rendenin iri dişli tarafında rendeliyoruz ( resimlerde var )  

  • Kaynayan suya rendelemiş kabakları ekliyoruz. Ocağın altını kısıyoruz. 
  • Kabaklar yumuşayıncaya kadar kaynatıyoruz. 
  • El blenderiniz varsa 1 dakika kadar çorbayı pişerken çırpın.
  • Tuz ve karabiber ekliyoruz. 
  • 2 dakika kadar kaynadıktan sonra ocağın altını kapatıyoruz. 
  • Servis yaparken kuru nane ekliyoruz. 

Afiyet olsun !

7 Ekim 2011

YABAN MERSİNİ REÇELİ VE KOLAY OLMAYAN BİR MİM

 Resim bu adresten alınmıştır ( tık tık )

 Gecikmiş mimden basliyayim. Bir arkadas gondermisti. 
Cevap veremedim çünkü çok düşündürücü bir Mimdi.
Sorulardan anlarsınız zaten zor olduğunu ve ne demek istediğimi.




İlk düzenli okuduğunuz blog ve hissettikleriniz;



Nasıl tanıştım yoğun internet hayatıyla ve yemek bloglarını bulmakla.?

Çok fazla dizi merakım yok. Bu güne kadar baştan sona kadar sadece iki dizi izledim. Hiç bir sözünü kaçırmadan. İzlemedim demiyorum, izledim diyorum çünkü doğruyu açik açık söyleme taraftarıyım.
(profilimde yazılı hangi dizi ve filmlere baktığım)
Hani kötüdür bakmayın ,bakmıyorum da demiyorum bazıları gibi. Herkesin kendine kalmış bu secim. Kocaman aklı basında insanlara ne demeli.

Hani olur ya  bazıları aman ne ahlaksız diziler, aman ahlak gitti, namus kalmadı, ar yok, abır yok derler ama şakır şakır tüm dizilerin karakterlerinin ne yaptıklarından,  konusundan, içerliliğinden, gidişatından bahsederler ya sırf başlık olsun diye bak buna gerçekten sinir oluyorum. 
Böylelerinin evinde televizyon olmaması gerek ama var demek ki haberleri de var tüm dizilerden.

Neyse benimde ömrü hayatımda sonuna kadar baktığım ( bazı dizilere 1 bölüm bakarım 30 bölüm merak etme ne oldu diye)  iki diziden biri vardı 2005 yılında  Kanal D de
" AŞK OYUNU" ( hala çok seviyorum hiç bıkmadan bakıyorum aynı bölümlere) .. 
Dizi 12. bölümden sonra rota değiştirdi geçti Atv kanalına.
Eee bizim evde de (Azerbaycan da) uydu anteni yoktu çünkü Kanal D anlaşmalı yayın yapıyordu uyduya gerek kalmamıştı.
Çareyi internet den dizinin bölümlerini aramakta buldum. Dizinin bölümlerini buldum,  yanı sıra düşündüm ki ee bu dizi bulunursa Google `a ne yazsam bulur her halde dedim. 
Yazdım çorba, buldu bir suru çorba tarifi.
 Yazdım börek buldu istemediğim kadar börek, çörek..

Ayyy dedim bu tam bana göre . 
 Öyle alıştım ki  şimdi gel beni kaldır bu aletin başından . Gece gündüz her gün netteyim. Yemek ara, bak, incele, yap, resimle...

Çorba, börek derken baktım maşallah ne marifetli hanımlar varmış. Onlara bakıp bende marifetli olmaya başladım..))
Tabii ilk aramada da hep Portakalagacı çıkıyordu.
Daha sonra portakalağacının linklerinden bir çok beyendiğim ve hala izlerini sürdüğüm yemek siteleri buldum. 
Çok sevdim, beyendim ve sağ olsun eşimin yardımıyla ( bu yardımda benim dır-dırımın çok büyük payı var unutmuyorum ..)))) kendime blog açtım 2007 senesinde.

İlk sene kızımın ismiyle açmıştım ve sadece bir yazı paylaşmıştım.  2 sene sonra 2009 da ismini bir kaç kere değiştirdikten sonra Mutfak Dilinde karar kıldım.
Şimdi de sevgili arkadaşlar tarafından Mimlenecek kadar sevilmiş durumdayım ve buradayım..)))



Sanal alemde tanışıp görüştüğünüz bloggerler;

Bu benim en büyük hayalim. Her zaman haylimde arkadaşlarla görüşmek, hep birlikte çay içmek yapılan tatlar üzerine konuşmak var ama nasip olmadı bir türlü.
Yalnız geçen sene Jibek arkadaşla tanıştım. Arkadaşın kendi blogu olmasa da bir blog`un ortak kullanımcısı. Orta Aysa kökenli şirin mi şirin, marifetli, güleryüzlü bir arkadaş. 
Tanıştığım zaman fark ettim ki konuşulacak çok konu vardı blog`larla ilgili çünkü herkes bir birini gıyaben de olsa tanıyordu. 
Ama umut ediyorum bir gün bu büyük buluşma gerçekleşecek.



 Blog dünyasına adım attığınızda,gökyüzündeki yıldız kadar parlak gelen,asla onun gibi olamam diye düşündüğünüz Blogger'ler;

İlk zamanlar bu tabi ki Portakalağacının yazarı sevgili Hatice hanımdı çünkü ilk zamanlar onu tanımıştım. Şimdi de  izlediğim tüm blogcuları birer yıldız gibi görüyorum.


Moda blogları arasında  en sevdiğiniz blog;

 Hiç takip ettiğim Moda blogu yok. Sevmiyor değilim  modayı ama siteden izlemiyorum. Bana yakışan giyecek modadır bana göre..


Yazılarını okurken keyiflendiğiniz bloggerler;
Sürekli sayfasını açtığınız,okuyup yorum bırakmadan çıktığınız bloglar;

 Eskiden çok blog yazısı okuyordum.
Zamanla yazanların  yazılarında samimi olmadıklarını, sözü bir özü bir olmadıklarını, dün yazdıkları yazının bu gün yazdıklarına uymadığını görence bu listeyi bir az azalttım ve şu anda sadece elle sayılacak kadar blog var yazılarını takip ettiğim.
Bu arkadaşlara da yorum yazıyorum vaktim olduğu sürece. Yazmadığım zaman o demek değil ki beğenmedim yazıları, sadece vaktim olmuyor yorum yazmak için. Hepsini çok seviyorum ve izliyorum.


Kendinize yakın bulduğunuz bloggerler;

Sitemde " Addım addım peşlerinde  " ve Profilimde " İzlediğim Bloglar" listesindeki tüm arkadaşlar bana yakın.

  Onların arasından ayırmıyorum bu isimleri ama sanki bu arkadaşlarla daha önce bir yerde karşılaştım ve de biliyorum gibi yakınlar bana.
  Umut Sepeti, Buram Buram kekik, Cafepepela, Tarifkolik, XCelis, Sevgilerimle, Seyhadan Hayata dair Güzellikler, Hayat Cafe, Tatlılar Gülcan`dan, Zeytinağacı, Semaver, Kemalpaşatatlısı, Lezzet sefası,   Deryayla, 
İkizlerin annesi, Anneannenin emekleri, Mermer tezgah yemek tarifleri, Soframız, Portakalagacı,  Sabina`nın Kulinariyası, 
Hobibox

( Unuttumsa özür dilerim)
Listedeki tüm arkadaşlarla da bu samimiyeti yakalama isteyim var.

Blogger denildiği an aklımıza gelen ilk isimleri yazıyoruz :)
Link vermiyoruz,sadece aklımızda kimler yer etmiş onu öğrenmiş oluyoruz.:)

İlk aklıma gelen her zaman  Mutfak Güncesi  ve Yemek Günlüğüm oluyor . Çünkü bu arkadaşları  ben yıllarca takip ettim ama sonradan bloglarını kapattılar ve başka blog açtılar.
Daha sonrada yazmaktan vazgeçtiler her ikisi.
Yıllardır merak ediyorum ve acaba başka isimle site açtılar mı diye düşünüyorum . Kafama iyice yer etti bu iki arkadaş.  Sitelerini çok beğeniyordum , yemekleri gerçekten kolay ve güzeldi.

Geri kalan isimlerde hepsi zaten aklımda ve her gün olmasa da sürekli takip etmeye çalışıyorum.
Herkese çok teşekkür ediyorum. Bu zor sorularla ben Mİmleyen Zeliha ( Umut Sepeti) arkadaşa da teşekkür ediyorum. Sorulara cevap vermek zordu.
Kimsenin kırılmasını istemem doğrusu.

 Bir birimizi ayıplamadığımız sürece, kırmadığımız sürece, incitmediğimiz sürece, yazdığımız yazıya, yoruma saygı  duyulduğu sürece herkese saygım ve sevgim sonsuz.
İyi günler sevgiler..

 
 Zorlu Mimmm  cevabından sonra son halimden, reçelimden bahsetmek istiyorum.




Bu aralar bir reçel sevdası var sormayın.  Hangi meyveyi yesem, hangi gülü koklasam, hangi böceyi görsem acaba bundan reçel olur mu diye düşünüyorum. Hani düşünün artık böceklere geçtim.
IYYYY demeyin canım ne olacak sanki...))
Mesela   midyeden olabilir olmaz mı?  Nasılsa satılıyor ya dışarıda. Millet alıp yiyor ya..)))
Astakos mesela neden olmasın fena fikir deyil..
Aaaaa....aslında hamsiden olur. Sadece reçeli ve kompostosu kalmış yapılmamış  her halde.
Ben yapayım da tarihe yazılsın adım bari..


Evet şaka bir yana gerçekten reçel sevdası var bende bu aralar.
Azerbaycan da neredeyse tüm meyvalardan reçel yapılıyor kış için . Çünkü çok tüketiliyor. Sadece sabah kahvaltısı için değil.
 Mesela ikindi çayında olmazsa olmazdır reçel. Misafire ikram etmemek ayıp sayılır.
Hatta gelen misafir sorar ev sahibine bu sene hiç reçel yapmadınız mı diye ( samimi olanlar tabi ki)
Domates den, patlıcandan, olmamış cevizden bile  reçel yapılır. ...
Her halde bu aralar benim azeriliyim tutmuş ..))))



Bu defa farklı bir meyve denedim reçel için. Aslında alırken maksadım sadece yemekti. Bir gün kalınca baktım bozulmaya başlıyor, hemen şeker ekleyip reçel yaptım.
Daha önce de Pastasını yapmıştım bu meyvenin, doğum gününü bizden uzakta kutlayan, bizden uzakta olan  Gülistan arkadaş için.
Yalnız reçeli pastadan kat kat güzeldi.


Nasıl anlatsam bilemiyorum ki; bu muhteşem tadı daha önce yemedim, bu rengi daha önce görmedim..
Mükemmeldi tek kelimeyle..

 İlginç olan  bu defa eşimde benimle aynı fikirdeydi.  Zaten o zaman  kesin karar verdim evet reçel güzeldi.
Hemde çok kolaydı


Malzemeler

1 su bardağı Yaban Mersini
1 su bardağından 2 yemek kaşığı eksik şeker
3 yemek kaşığı su 
Bir az limon suyu

Hazırlanması; 

Yaban Mersinini yıkadım, üzerine şekeri ekledim, 1 saat bekledim sulansın diye.
 Fazla sulanmadı sorun değildi zaten üzerine sü ekledim ve orta ateşte yaklaşık 20 dakika pişirdim.
Ocaktan almadan 5 dakika önce bir az limon sıktım üzerine. Sonra ocaktan aldım soğuduktan sonra işte bu harika resimleri çektim .

Harikaydı. Saklayamadım kışın yeriz diye. Bitti çünkü..

Denemenizi tavsiye ederim. Bir bardak olsa bile..

Afiyet olsun!

✿Mutfak Dili ✿ © Ocak-2015. Destek-Blogger

Blog design-Tasarım-GÜL TASARİM