Farklı olduğunu fark eden kişiyi fark ettiğin zaman farklısındır. Unutma farklıları sadece farklılar fark eder. Bilmem fark ettin mi?
Evet sonunda, Mecnun Leylasına, Aslı Keremine Ferhat Şirinine, Şule Ekremine kavuşmaya az kala, doğan bebekler bir yaşına varmadan, çiçek acan ağaçların meyvesi olgunlaşıp toplanmadan bitirdim 10 günlük Türkiye Masalımı.
Ayyyy ne gezi ama, iyivki ben ara sıra gidiyorum geziye, yoksa her geziye bu kadar yazı yazarsam bana ayrı bir site gerekecek. Aslında iyi fikir neden olmasın.
İsimide Mutfak Dilinin Çenesi olsun!
Çünkü maşallah bir yemek yayınlayacak olsam, tariften çok başlık yazıyorum. Tarife ulaşmak için sınırlar, dağlar aşar gibi ulaşıyor izleyenler.
Buradan belli zaten çok konuşkan olduğum:))
Yok ya.... o kadar da değil. Konuşuyorum, uzun lafın kısası değil, kısa lafın uzununu yapıyorum ama, emin olun ki, cana yakın, sevimli, tatlımı tatlı bir tavrım var. Esprili, tatlı dilliğim yani... ah bir de alçak gönüllüğüm olmasa yok benden bu elde deyecegim de:)))
Velhasıl kelam başım masala karışırken neler oldu neler...
Bir nişan kutladık, kursu bitirdim, 3 yeni kursa yazıldım, bir bebek baktım, bir çok yemek yaptım, tarifler denedim...
Yani anlayacağınız benim konuşmam ve yazmam için epey malzeme topladım bu arada boş durmadım yani.
Nereden başlasam?
1. Kurstan başlıyayım. Daha 5 ay önce Gidiyorum İngilizce öğrenemeye diye yazmıştım ( burada).
Bu yazı bu güne kadar 859 defa okunmuş olduğuna göre sanırım benim dili öğrenip öğrenmediğim meraklıdır şimdi. Bana bile meraklı geliyorsa.
Bu yazı bu güne kadar 859 defa okunmuş olduğuna göre sanırım benim dili öğrenip öğrenmediğim meraklıdır şimdi. Bana bile meraklı geliyorsa.
Sonunda kursumun birinci dönemi bitti. Nasıl oldu diye sorsanız?
Ne kadar kolaymış ya çekirdek gibi çıtlıyorum dili şimdi. Amerikalılar benimle konuşurken hata edecekler diye ödleri kopuyor, tedirgin oluyorlar;
demeyi çok isterdim.
Ama yok, daha iyice öğrenemedim. Tabi şükürler olsun daha önce tüm organlarım konuşuyordu derdimi anlatmak için, ama şimdi dilim organlarıma eziyet çektirmeden, Tarzanca da olsa anlatıyor derdimi.
Bunu iyi ezberledim
" Put yourself in my shoes" yani " Kendini benim yerime koy".
Bunu en çok eşime karsı kullanıyorum.
Bunu iyi ezberledim
" Put yourself in my shoes" yani " Kendini benim yerime koy".
Bunu en çok eşime karsı kullanıyorum.
Peki bitti mi öğrenmek, yok yaz kursuna da yazıldım.
Geçenlerde annemle konuşurken neler yapıyorsun dedi bende " Nasıl olayım Lenine verdiğim sözü tutuyorum" dedim. Espri mi annem anladı ve güldü. Size de anlatayım, ister güler ister gülümser, ister uzatma ya deyin.
Şöyle ki,eskiden Azerbaycanda Sovyetler Birliğinin iktidarlığı varken okullarda her sınıfta yazı tahtasının en üst kısmında kesinlikle Leninin sözü asılı olurdu
" Okumak Okumak yine de Okumak" diye.
Artık bıkmıştık o sözü okumaktan. Çünkü orta okulda kim sana oku da adam ol, adam akıllı bir isin sahip ol dese ona gıcık olursun ya . O misal yani. Sinir olurduk bu söze.
Şimdi bakıyorum hiç bıkmışa benzemiyorum aksine o kadar ezberlemişim ki hala uyguluyorum ve Lenin dede`ye verdiğim sözü tutuyorum.
Okuyorum, Okuyorum yine de Okuyorum.
- 2. Nihayet isteğime ulaştım haftada bir gün, 4 saatlik ACC( Austin Community College) fotografcılık kursuna yazıldım. Hatta geçen hafta ilk derse başladım bile. Başladım da, gel sor ki anladın mı?
- 4 saatlik kursun tüm 4 saatini öğretmen konuştu bende sadece 1 saatini anladım. Ama bunu iyi anladım ki, resim çekmek makinenin düğmesine basmak değil.
Eve gelince de eşime acaba benim yerime sen gitsen de, öğrensen ve bana da öğretsem olur mu dedim? O gece sabaha kadar rüyamda resim çektim, kestim, inceledim ama hiç başaramadım. Bu da beni iyice korkuttu çünkü rüyalarımın 100 de 90`nı gerçek olur. Ama ben bu rüyayı 100 de 10% bölümüne yozuyorum ve kolayı her kes, zoruysa benim başarmam gerek diyorum ve inşallah en kısa zamanda en güzel bilgileri sizinle paylaşacağımı umut ediyorum. Dersin programına bakılırsa harika incelikler öğreneceğiz. Benim için en meraklısı geçe çekimi ve kursun akşam saatinde olması bunun için en uygun zaman dilimi. Austin`in gözde mekanlarında pratik için çekeceğimiz resimleri burda paylaşmak düşüncesi akla hoş geliyor.
Zaten şimdilik sadece başlangıç bölümüne kayt oldum. En azından lens ayarlarını, arka plan, kesme, yerleştirme ayarlarını öğrenmem gerek. İnşallah seneye de stüdyo bilgilerini okurum.Dedim ya durmak yok okumak gerek.
İnşallah kurstan aldığım tüm bilgileri burda özel bölümde sizinle paylaşacağım. Eminim ki benim kadar meraklısı olan vardır bu işin.
3. Bebek baktım.
Bunu okuyan tanıdıklar bir birine benden bahsederken şöyle diyecekler
Ay.... kız biliyor musun Samire Amerika da ne yapıyormuş? Bebek bakıcılığı ayollll...
Ya... inanmıyorum ne de hava atmıştı Amerikalara gidiyorum diye.
Aman yapsın kız boş ver kendi doğurmuyor bari milletin işine yarasın.
Bak Bak ne fenayım demi, ne senaryolar yazıyorum, kuruyorum kendi kendime..
Sözün şakası çocuk bakmak hiç de ayıp değil. Hele ki bir darda olan arkadaşın en zor anında elinden tutuyorsan, sevabını her iki dünyada bekliyorsansa, neden olmasın dedik. iki arkadaş kendi aramızda anlaştık zor durumda kalan arkadaşa yardımcı olduk.
4 aylık bebeği 8 aylık ettik.
Biz de bu sayede 8 yıl önce duyduğumuz sesi, özlediğimiz kokuyu yeniden bulduk, sesiz evimizin öğlen sevilen kuşu, akşam özlenen minnoş uydu
Azra Cemile.
Bana da en güzel fotomodel oldu.
Yeni makinemin tüm ayar denemelerini onun üzerinde yaptım.
Uyurken, ağlarken, oynarken hem sevdim, hem de kareye aldım.
Aslında bir değil iki bebek baktım. Gurbet elin en zor yönlerinden biri de tek güvenebileceğin komşunun olmaması, kardeşlerinin, anne- babanın, dede-ninenin olmaması. En azından acil işin olurken çocuğunu 2-3 saatlik emanet edebileceğin yakının.
İyi ki gönül dostları var bu konuda bir-birinin elinden tutan. O gönül dostlarından biri de biz olduk ve akşam kursa giden arkadaşın anne düşkünü oğluna biz baktık. Biz bakmaktan gayet memnunduk ama sanırım küçük şımarık annenin özlemini bizden çıkarmakta kararlıydı.
İyi ki gönül dostları var bu konuda bir-birinin elinden tutan. O gönül dostlarından biri de biz olduk ve akşam kursa giden arkadaşın anne düşkünü oğluna biz baktık. Biz bakmaktan gayet memnunduk ama sanırım küçük şımarık annenin özlemini bizden çıkarmakta kararlıydı.
Tüm 2 bucuk saati ağlamakla geçirmek isteyince bizde dokunmadık keyfine.
Öylenin Cemilesinden farklı olarak, akşamın Cemili bir türlü uyumadı.
Allah analı babalı büyütsün her ikisini.
4. Evet sıra geldi nişana...
Kim nişanlandı?
Biri geldi Malatya`dan, biri geldi Gaziantep ten.
Biri sordu, biri söyledi. İkisi baktı beğendi, ikisi de neden olmasın dedi.
Bu iki genç Gaziantep le Malatya arasındaki 247 km,2 saat 30 dakikalık yolu, iki bakış arası kadar mesafeye, iki dudağın söylediği EVET sözüne ve 10 cm`lik kurdele kadar küçülterek, nisanın 1 de Austin`in Türk Kültür Merkezinde bir nişan töreniyle kutladı.
Austin çok bereketli bu konuda maşallah. Evlenen, nişanlanan, doğum yapan....
Sağ olsunlar ne Kültür merkezi boş kalıyor düyun dernekten, ne de yılın ayları dogum yapanlardan. Bir araya geldiğimiz zaman bir bakıyorum, birinin elinden tutmuş, biri kucağında, birini de 2 hafta sonra doğuracak olan anneler geliyor...Neredeyse bir tek ben kaldım 2 çocukla. Tabi ki güzel duygudur anne olmak, tatlıdır bebek kokusu, sevimlidirler, şirindirler ama, sabırlı olan anne babaya göre...
Tamam bu konuyu kapatıyorum ve dönüyorum kerevetine çıkacağımız nişan sahiplerine. Evet nişan sahipleri Mecnun mu, Kerem mi, Aslı mı, Leyla mı bilmiyorum. Sadece bunu biliyorum onlar son zamanların sevgi gençleri.. Biz onlara mutluluk, nice hayırlı yıllar dileyelim ve en kısa zamanda "aşk bir birine bakmak değil aynı yöne bakmaktır" teorisini çözmelerini umut edelim...
Sizce bulur muyuz şimdilerde İnanılmaz aşkları?
Yok,arasak da bulamayız masal aşklarını, Kız Kulesinin efsanevi sevgilerini her halde şimdiki zamanda...
Aşk olmak aşık olmak için;
Sevgin yelken olmalı
Bir umut gemisinde dalgalanmalı,
Gemi Denizlere açılmalı.
Sert bir rüzgar esmeli
Gemiyi karaya vurmalı,
Yıllardır aşkını bekleyen,
Bir sevda bekçisi seni görüp,
Aşık olmalı..
İnce Elini tutmalı
Belediyenin nikah masasına oturtmalı...
Aşk olan sen, aşık olan sen, aşık olduran sen olmalısın!
İşte böyle, ben yazıların arasında kaybolurken bahar gelmiş, her yer yeşillenmiş, özlediğim erik pazarlarda 100 Tl den başlamış, 6 TL`ye kadar düşmüş ama benim ağzıma bir türlü düşmemiş.
Bu aralar Austin`deki türk arkadaşların Türkiye ye gitme sezonu başlamış durumda. Onları çok kıskanıyorum, çünkü bol-bol erik yiyecekler diye.
Yok...
hayırdır.....? demeyin.
Ben eriğe yılın 12 ayı aşeriyorum da...
Sanmayın bir tek benim erik hastası.
Geçenlerde Şeyma arkadaşın da erik özentisi olduğunu okuyunca teselli buldum yalnız değilsin dedim..
5 dakikada bir kilo papaz eriğini tuza bandırarak bitirmede, sanırım kırmızı kitaba adımı yazdıra bilirim.
Yazarken bile ağzım sulandı yaaaa..... Ne işkence ama.
Niye anlatıyorsun kardeşim git al ye, diye geçiriyorsanız aklınızda lütfen geçirmeyin. Çünkü Austin`de kuş sütü bulunuyor, erik bulunmuyor hatta getirilmiyor.. Zaten bulup getirene de can kurban..
Erik muhabbetim bitmez benim. En iyisi baharın kokusundan, yeşilliğinden, yağmurundan konuşalım.
Şimdi ne güzeldir bizim oralar.
Uyanırsın erkenden, yürürsün bahçedeki ıslak otların üstünde, yalın ayak...
Temiz bahar kokusunu çekersin doya doya içine...
Sarılı kırmızılı güneşin doğuşunu izlersin..
Dinlersin göçebe kuşların bir birine karışan seslerini...,
Üşürsün, eve koşar sarılırsın sıcacık yorgana...
Hafif uykuya dalar, en güzel rüyayı görürsün..
Uykulu gözlerle tekrar uyanır, çayın altını yakar, yeşil bahçedeki kurulu masaya dizersin peynir, zeytin, domatesi...
İnce belli bardakta sıcak çayı yudumlar, masadaki taze çiçek kokusunu koklarsın...
Biten kahvaltıya eşlik eder, daha bir kaç gün önce bellediğin toprağa attığın tohumları kontrol...
Ne zaman büyüyecek diye dudak altı mırıldamalar...
İnşallah der, sepette bekleyen fideleri alır, başlarsın sırayla ekmeye...
Yorulursun, domatesi dalından koparıp, önlüğünün kıyısına silip ısırınca unutursun o yorgunluğu, o zahmeti..
Akşamın hüzne çöker köye...
Otlaktan dönen koyunların çıngırak sesleri, annelerini özleyen kuzuların meleyişleri sarar etrafı
Esen ılık rüzgar, gökyüzünü kaplayan bulutlar, uzaktan duyulan gök gürültüsü elci olur
bahçeye kurulan akşam sofrasına..
Şakır Şakır yağan yağmurun evin bacasından aşağıya süzülen sesini dinler, akşam çayını yudumlar, yarım kalan kitabın katlı sayfasını düzeltirsin...
Yer minderinde basını duvara yaslar hafif uyuklarsın.
Yünlü şalı omuzuna örtene mahmurlu gözlerle gülümser, daha bir günün bittiğini fark edersin.
Yünlü şalı omuzuna örtene mahmurlu gözlerle gülümser, daha bir günün bittiğini fark edersin.
Ah Ah köylü güzeli ne zaman taşınacaksın şehre?
Çıkamadın mı karlı dağın eteğindeki, yeşil ormanın içindeki, göl kıyısındaki tahta kulübe hayalinden?
Daha kurmayı bitiremedim ki taşınayım?
Karlı dağın eteğindeki, yeşil ormandaki, göl kıyısındaki tahta kulübeyi unutuyorum ama, Austindeki Amerikalıların tahtadan yaptığı prefabrik evlere benzeyen evimde bir Kırmızı Yeşil kahvaltı sofrasını iyi hatırlıyorum.
Kırmızı tabak altları, uzun zamandır indirimini bekleyerek aldığım özel kahvaltı kaşık, çatal takımı, kırmızı çiçekli çay bardakları, kırmızı biber salatası, kırmızı çilekli reçel, kırmızı domatesli melemen, kırmızı, kırmızı,kırmızı....
Anneannem ben kırmızı giyince bana şöyle derdi
" Doğru giyinmişsin yakışmış, deli kırmızı sever zaten...”.
Evet anneannem ben bu gün yine delirmiştim ve soframı kıpkırmızı yapmıştım.
Siteye resim ekleme aşkına hazırladığı sofradan eşimin bekar öğretmen arkadaşları da nasiplerini aldılar, gün doğru onlara da o gün.
Bir azda ben özenince ortaya, sofranın resimleri çekip nişanlısına mesaj atanlar, evlenince hanımlarını benim yanıma öğrenci olarak gönderenler, her gün böyle kahvaltı olsa diye hayal edenler, sofraya dokunmak istemeyip, 5 dakika izlemek isteyenler çıktı ortaya.
Kendimi Emine Beder, Ayşe Tüter, Oktay Usta zannettim ya....
Ay... bu misafirler her gün gelse...
Bu kadar iltifat edeceklerse ben her gün bıkmadan böyle sofra hazırlarım tabi...( coşma kızım o kadar da..)
Tabi ki, hanımlardan farklı olarak, sofradaki eksiklikleri görmeyen, görse de dedikodu etmeyen, bıçakları sola değil sağa koymam gerektiğini ima etmeyen misafiri her gün isterim tabi ki...
Resimlerde hatamı siz fark etmeden ben yazmak istedim.
Evet, bıçakları sağ tarafa koymam gerekirdi ama, ben sola koydum.
Fotoshopta uğraştım solu sağa aktarmayı, ama beceremedim daha doğrusu fazla vakit harcamadım. Olduğu doğallıkta kalsın dedim.
Bu hatam aslında bıçak kullanmayı sevmemekten geliyor. Daha öncede bir yazımda bahsetmiştim. ( burada)
Sadece et, balık, kelle değil, tüm yiyecekler yenir elle kuralını seviyorum ve uygulamak istiyorum.
Bir düşünseniz; melemenin yağına beş parmakla tutuğun ekmek parçasını bandırmasan, çıtır sigara böreğinin çıtırtısını önce parmaklarının arasında hissedip sonrada dişinle ısırmasan, adana kebabının yağı tüm parmaklarına bulaşmadıysa ve sen o parmakları teker teker yalamadıysan ne anladım ben yemek yemekten.
Doğrusu çatal bıçakla yemek yerken aç hissediyorum kendimi,doymuyorum. O yüzden olsa gerek ki tüm sofralarda bıçağı sola, çatalı sağa koyuyorum.
Sag olsun benim duyarlı misafirlerim bunu çaksa da çaktırmıyor.
Ben de resimleri incelerken çakıyorum ve takipçilerime çaktırıyorum.
Farklı olduğunu fark eden kişiyi fark ettiğin zaman farklısındır. Unutma farklıları sadece farklılar fark eder. Bilmem fark ettin mi?
Aslında bu farkımı da beğendim. ( acaba ne zaman beğenemedin kendini?)
Her zaman her şey düzenli olmak zorunda deyil ki, bırak farklı olsun her şey.
Sitenin tanıtım yerine dağınık sofra resmini koydum, fark ettiniz mi?...
Uzatmıyorum...
Kısa kesiyorum.... Ne kısa ama...
Dilim, seni ol dilim dilim.
Diyorum ki versen artık yerini
düşünceli misafirlerinin getirdikleri,soframa yakışan, sarı kurdeleli, yeşil yapraklı, hediye çiceğe ve çiçekle beraber yemek öncesi, yemek sonrası çektiğim resimlere ha, ne dersin?
Kırmızı Biber Salatası
Uzun yazı oldu biliyorum. Bundan sonra zaten uzun zaman sadece tarif eklerim çünkü çok yemek yaptım.
Son olarak bana gelen Mimi cevaplıyayım.
Evet MİM.... nedir bende öğrendim. Blog camiasında bir MİM...mm dir dolaşıyor. Ne bu ya. derken beni de biri MİMmmm..-lemiş. Umut Sepeti- Zeliha arkadaşıma çok teşekkür ediyorum ve soruları cevaplıyorum.
1- Hayalinizdeki meslek nedir ?
- Eski Zamanın Evliya Çelebisi, yeni Asrın Saim Orhanı olmak isterdim.
2.Çay mı kahve mi? Sütlü mü sütsüz mü?
- Bir az koyu kupa bardağında çay lütfen ama rica ediyorum bardağın ağzı kalın olmasın olur mu?Ya..... sonrada sütlü kahve alsam çok mu ayıp olur?
Bu arada bunlar şirketten mi?
3- En önemli makyaj hileniz ?
- Gözlük
4- Tam şuan kucağınıza bir cin düşseydi ve 3 dilek hakkınız olduğunu söylese ne dilerdiniz?
- Onu görünce kalpten gitmesem meleklerimi imdada çağırırım her halde.
5-Kahvaltı,öğle yemeği,akşam yemeği veya tatlı.Bu öğünlerden ömrünüz boyunca yalnızca bir tanesini seçmek zorunda kalsaydınız hangisi olurdu?
- Kocaman bir tepsi etimek tatlısı desem çok mu tatlı olur.?
Çok tatlı olduysa küçük bir kabak tatlısı da idare eder.
6- Eğer Hello Kitty olsaydınız kurdelanız hangi renk olurdu?
- Kırmızı.
Çünkü bu renk canlılık ve dinamizmle ilgili bir renktir. Mutluluğu temsil eder. Kırmızı renk, fiziksel olarak; ataklığı, canlılığı ve duygusal bağlamda; bir işi sonuna kadar götüren azmi ve kararlılığı gösterir.
7- Eğer ömrünüz boyunca yalnızca bir tane takı takma seçeneğiniz olsaydı, bu ne olurdu?
-Saat; çünkü saat takarken kendimi daha ferah hissediyorum. Uyurken bile çıkarmak istemem.
8- Sahip olmak istediğiniz yetenek,
- Ne desem ki gözü okuyorum, kalbi okuyorum, bakışı okuyorum...
AAA... Evet dili okuyamıyorum onu okumak isterdim.
Bazı insanların ne demek istediğini anlayamıyorum da.
9-Eğer geleceği görme şansınız olsa,görmek ister miydiniz ?
-Mübarek bir zat diyor ki; " Geçmişe bakıp ah, geleçeye bakıp oh etme şimdiye sabrın kalmaz.
10- Gizli ünlü Aşk ?
1. Açık olarak "Aşk Oyunu"nun baş oyuncularına aşk değil sadece merak.
2.İkbal Gürpınar.
3.Gizli olaraktan kendim.
11- Neden blog tutmaya başladınız ?
- Başladığımı hatırlamıyorum, şimdi de kopamıyorum. Gördüğüm her ne varsa resimlemek istiyorum, Resimlediğim her ne varsa da onun hakkında sürekli yazı düşünüyorum. BU halim normal mi,iyi mi bilmiyorum ama bunu biliyorum ki,
- yakında ya ermiş olurum ya da delirmiş.
- şimdi bu mimleri kime göndereceksin?
- Sanırım benden başka bu camiada MİMMM... lenmeyen kalmadı. O yüzden bu Mimi bir daha kendime gönderiyorum ama burda yayınlanmayacak sorular sorarak.
Güle Güle!
Merhaba canım ne uzun bir post bu böyle nasıl yazdın bunu :) Yemekler güzelmiş ellerine sağlık canım sevgiler..
YanıtlaSilÖncelikle maşallah diyorum.
YanıtlaSilTarifleri de bekliyorum.
Gülümseyerek okudum.
Sanki karşılıklı sohbet edermiş gibi...
yüreğine sağlık.
sevgilerimle...
masaya bayıldım ellerine sağlık
YanıtlaSilsofra tek kelime ile süper afiyet bal şeker olsun bebişlere bayıldımm maşallah maşallah :) nişandan bi kaç poz koysamıydınki kıyafeti çok merak ettim de =)
YanıtlaSilSevgiler....
Güzel yorumlar için teşekkürler. Tarifkolik bu yazı için inanmazsın ama tam bir ay oldu düşünüyorum. O yüzden bu kadar uzun oldu.
YanıtlaSilSevgilerimle ; ben de çok seviyorum konuşur gibi yazmayı. Başka türlü çok sıkıcı oluyor.
Xcelis; Nişan sahiplerinin izin veregeyini sanmıyorum. Zaten bende kendime aid özel resimleri çok açık olarak yayınlamıyorum. Ama şunu söyleye bilirim ki, kızın başörtüsü ve tunuği Arminedendi. Yani anlıyaçagın öglanın oçagına incir agacı dikecek.
Arminenin özel sayfasından bakabilirsin. Rengi gözüküyor zaten.
Kandiliniz mübarek olsun..
YanıtlaSil